Ortaokul çağlarındaydım…
Ramazan ayı geldiğinde anam, evdeki bazı eksikleri söyleyince babamın şöyle karşılık verdiğini hatırlıyorum…
“Bunları dert edinme Makbule, Ramazan ayı bereketiyle gelir.
Ramazan demek bereket ayı demektir…”
Anam, inancının verdiği tevekkülle boynunu büker “haklısın” derdi…
Ve babam haklı çıkardı…
Yoksul bir ailede sözünün bile lüks sayıldığı şeylerle evimiz dolup taşardı…
Nasıl olurdu, bunca şey nasıl evimize girerdi hala bilmiyorum…
İlginç bir gizemi vardı o yıllarda Ramazan ayının…
Ramazan’ın ilk günüydü…
İftara yakın, hemen yakınımızdaki fırına gidip pide almak için kuyruğa girmeyi sevmediğimden erkenden gidip normal ekmek aldım…
Fırıncı Erkan’la ara sıra ekmek alırken birkaç cümlelik sohbet ederiz…
O gün de aynı şeyi yapayım derken iki kadına bir torba dolusu taze ekmek vermesi dikkatimi çekti…
Soran gözlerle bakınca usulca bir sesle “Ya abi iki kadına her hafta askıda toplanan ekmeklerden veriyorum. İkisinin de kocası yok, üçer yetimle bir başlarına kalmışlar…”
Daha fazlasını duymaya tahammülüm kalmadığından elimi kaldırarak susmasını istedim, Erkan da anladı ve sustu…
Şimdilerde Ramazan ayının bereketi “askıda ekmekti…”
Fırının dışındaki masaya oturdum ve ivecen adımlarla adeta kimse bizi görmeden uzaklaşalım modundaki iki kadına baktım…
Bir eliyle yüzünün yarısını örten başörtüsünü düzeltirken diğer eliyle sırtındaki ekmek torbasını tutuyordu…
Sırtlarında ne renk olduğu artık belli olmayan eprimiş hırkaları, ayaklarında yarısı erimiş erkek ayakkabılarıyla, dudaklarında “ekmeğe kavuşmanın” mutlu gülümsemeleriyle çocuklarına doğru yol aldılar…
Çenemi avuçlarıma dayayarak gözden kaybolana dek onları izledim, içimdeki cam kırıklarıyla…
Kalktım, askıya bir miktar ekmek bıraktım ve pazara doğru yol aldım…
Eşimin verdiği listeye göz atarak tezgahları dolaşmaya başladım…
Daha bir ay önce omuz omuza geçmenin bile zor olduğu pazar yerinde Ramazan’ın ilk günü in/cin top oynuyordu…
Pazarcıların da sesleri eskisi gibi çıkmıyordu…
Konuşabileceğime göz kestirdiğim bir pazarcıya yanaştım, patates alırmış gibi yapıp sordum..
“Bu ne hal böyle ya? Herkes uykuda mı acaba?”
“Yok ya ne uykusu, milletin cebinde para yok. Parası olan da bu fiyatlarla gelip bir şeyler almıyor…”
“İyi de Ramazan ayı gelmiş, millet iftarını neyle açacak?”
Cevap vermedi ama “amannn ne halleri varsa görsünler” dercesine elini salladı…
Şöyle bir dolaştım, alacaklarımın yarısı aldım ve canları burnuna gelmiş haldeki insanları izleyerek pazardan çıktım…
Ya bu yıl Ramazan bereketiyle gelmemiş ya da bereketi, bu kadar ağır yaşanan dip yoksulluğa yetmemiş…
Ama bir şey gerçek ki, artık Ramazan ayının o eski gizemi kalmamış…