Darbeler tarihine sahip olduğumuz yetmezmiş gibi şimdi de facialar ülkesi olduk…
Son 22 yılda, su baskınlarından depremlere, maden ocağı çökmelerinden demiryolu kazalarına, mühimmat patlamalarından yangılara uzanan 24 büyük felaket yaşadık…
Yani her yıl bir facia ile karşılaştık…
Ve Bolu’da yaşanan yangın felaketiyle birlikte 55 bin insanımızı kaybettik…
Şairin dediği gibi “rastgele, bedavadan yaşıyoruz…”
Bu facialardan birinin kurbanı olabilme potansiyeli içindeyiz…
Ve işin daha da kötüsü, bu 22 yılda yaşanan felaketlerde sorumluluk taşıyan, bırakın siyasi kişiyi kamu görevlilerinden bir teki bile istifa etmedi…
Çünkü yaşanan her felaket sonrası “bunlar insanımızın kaderidir, fıtratıdır” fetvası verildi…
Ee haliyle olay fıtrattan kaynaklıysa neden istifa etsin?
Hele bir Diyanet İşleri Başkanımız var ki, evlere şenlik…
İzmir Depreminden sonra şöyle demişti zat-ı muhterem…
“Depremler kıyametin alıştırmasıdır…”
Yaşanan her felaketten sonra bunun açıklamasını “kader” ile yapmak kadar aymazlığın, kurnazlığın, sorumsuzluğun, beceriksizliğin açık ifadesi olamaz…
Kartalkaya yangınının neresi kader?
Depremde binlerce insanı kaybetmenin nesi kader?
Demiryolu kazalarının neresi kader?
Su baskınlarının nesi kader?
Ve hele maden ocaklarındaki grizu patlamaları ve çökmeleri nasıl kaderle izah edilir?
Kartalkaya’da yanarak, tren kazasında parçalanarak hayatını kaybeden çocukların ailesine gidin “ne yapalım, kader” deyin bakalım, size ne diyecekler?
Maden facialarında ölen işçinin ailesine “ne yapalım, ömrü bu kadarmış, kader” dediğinizde size hınçla bakan anaların-eşlerin gözlerini ne çabuk unuttunuz?
Su baskınlarında hayatını kaybedenlerin yakınlarına “siz de evinizi dere yatağına yapmasaydınız” dediğinizde size verilen o öfkeli cevapları hatırlıyor musunuz?
Ve hele depremlerde hayatını kaybetmekle kalmayıp cesedinin bile kaybolması, enkazlarla birlikte çukurlara doldurması da mı o insanların kaderi?
İrade-i Külliyenin bizleri bu kadar ağır imtihanlara(!) tabi tutması için acaba nasıl büyük günahlar işledik?
Yaşanan bunca felaketi “kader seccadesiyle” örten iktidara sorumluluğunu hatırlatıp hesap da sorulamıyor…
Çünkü hesap sormanın tüm kanalları kapalı…
O nedenleri ki adalet, özgürlük ve hukuk yani kıcasa demokrasi diye haykırıyor insanlar…
İşler haldeki adil bir hukuk devletinin, görevini yapabilen bir Meclisin olduğu demokratik bir devlet yönetiminde yaşanan bu felaketleri kader diye açıklayan siyasilere ve kamu görevlilerine bu halk “bırakın gidin, sizin de kaderiniz bu,” der…
Bir yargıç çıkar, “gelin bakalım, bu felaketlerdeki sorumluluğunuzu yerine getirdiniz mi” der ve hesap sorar…
22 yılda 24 büyük felaket…
Ve üstüne bir de ağır yaşanan yoksulluk, soygun, yağma, hiçbir sorumluluk taşımamayı da ekleyince ortaya çıkan tabloyu ve hangi günahı işledik de bunun ceremesini çekiyoruz diye bir sorgula be ey halkım…