Mekteb-i Sultani’de bir sınıf ve tarih dersi…
Hoca elindeki sopayı uzatarak bir öğrenciye işaret eder…
“Oğlum kalk bakalım. Senin adın ne?”
“Daron Acemoğlu…”
“Daron diye Türk ismi olmaz, senin ismin bundan böyle Süleyman…”
“??‼..”
Şu elin oğluna bak hele…
Faizi emir ve komuta zinciri içerisinde düşürüp dövizi fırlatan, sonrasında KKM ile milyar dolarlık faizi bir avuç sermayedara aktaran, yoksul halkı daha da yoksullaştıran fomülleri icat eden öz be öz Türk evladı, “yerli ve milli” bir ekonomi dehamız dururken;
Sen kalk çakma Türk, Acemoğlu Süleyman’a(!) Nobel ödülü ver…
Olacak şey mi bu?
Üstelik askerliğini bile yapmamış, asker kaçağı birisi…
Elin yalancısıyım…
Yerli ve milli ekonomistimiz, jöleli saçlı ekonomistimizle sohbet ederken;
“Şu Daron var ya, hani canım yenilerde Nobel mi ne vermişler, işte o…
Bıldır yanıma geldi, yalvar yakar bir iş istedi, burnumun ucuyla kapıyı gösterdim.
O da gitmiş Bay Kemal’e kapılanmıştı.
Ya şu İsveçliler de saçma sapan şeyler yapıyorlar…
Kapımızı aşındırdınız bizi NATO’ya alın diye…
Yalvarmanıza dayanamadık sizi NATO’ya aldırdık… eee ne oldu?
İnsan bir vefa gösterir, değil mi ya…” demişmiş…
***
Birisi saydı, sövdü, tehdit etti..!
Diğeri bunlara sert cevap verdi…
Sonra ayaküstü karşılaştılar.
Aman da aman…
Bakışlar pamuk şekeri tonunda, mimikler bal kaymak, gülücükler havada uçuşuyor…
Sonra ses verdiler; “ birbirimizi kırmıyoruz “ değil mi?
Haşa, ne münasebet, hatta hakaret adına biraz daha doz artırsanız da biz de bunun siyaseten olduğunu anlayacak kadar mülayim ve kâmiliz(!)
Yumuşarken bunlar normaldir mirim…
Bunlar kamera karşısında olanlardı, kamera arkasında muhtemelen ikisi de bu diyaloglardan dolayı gülmekten kırılmıştır.
“ Siz gerçekten Özel’siniz, millet kavga ettiğimizi sanıyor”
“ Öyle efendim, bu millet biraz da Aziz Nesin’in dediği gibi mi, ne”
“ Neyse bak Tuncer Bakırhan bey de sırada fazla bekletmeyelim, malum dünya savaş halinde, bize barış lazım..!”
(H. Şahin)
***
Bu aralar içimden acayip yanık türküler söyleme isteği var nedense...
Geçenlerde bir sokakta yürürken olanca sesimle birden başladım türküye.
“Yar elinden nere gidem…”
Kafamı kaldırdım ki bir teyze balkonda hayretle beni izliyor ve söyleniyordu
“Sıyırdı zahaar... Yazık, aslan gibi de”
Sıyırmak ne ablacığım, fellik fellik tımarhane arıyorum..!