Lübnan’da yaşayan şarkıcı Feyruz’un çok ünlü bir şarkısıdır, “Habbeytek bissayf.”
Feyruz, aslen Mardinlidir.
Kendisi Marunî Hıristiyan olmasına rağmen 1975-1990 arasında yaşanan Lübnan iç savaşında Filistinlilerin ve Müslümanların yanında yer almış, ülkesini terk etmemiştir.
İç savaş sırasında söylediği sevgi ve barış şarkıları, tüm ülkenin diline düşmüş ve Lübnan iç savaşının bitmesinde büyük bir etki sağlamıştır.
New York, Londra, Paris başta olmak üzere dünyanın en ünlü müzikhollerinde konserler veren Feyruz, söylediği şarkılarla da dünya müzik listelerini alt-üst etmiştir.
İşte bu Feyruz’un “Habbeytek bissayf” şarkısını dinlerken, daldım gittim hafta sonu…
Habbeytek bissayf…
Yani Türkçesi ile “sizleri yazın sevdim…”
Bu şarkı, iç savaş sırasında Lübnanlı olan her kültürden insanı “sevgide” buluşmaya çağırır…
Nitekim Lübnan iç savaşının son yazında bu şarkı hem sağcı Hıristiyan Falanjistler, hem solcu Müslümanlar arasında cephelerde söylenen ortak bir şarkı olmuştu…
Lübnan’da binlerce insanın ölümü, patlayan bombalar, yapılan katliamlar, saldırılar, siyasi söylemler, ateşkes görüşmeleri iç savaşı bitiremez…
“Ama bir sanatçı çıkar, bir şarkı söyler ve tüm kalpleri yumuşatır…”
Çatışan ve birbirlerinin kanına susayan Lübnanlılar, bir zamanlar “Doğunun Paris’i” dedikleri ama iç savaşta taş üstünde taşın kalmadığı Beyrut sokaklarındaki harabe mevzilerinden silahlarını atarak çıkar ve evlerine dönerler…
Hem de komutanlarına, siyasi partilere rağmen…
***
Ülkemizde de 40 yıldır binlerce insanı kaybettiğimiz pis bir terör yaşadık ve yaşıyoruz…
Bombalar patladı, katliamlar yapıldı, siyasi söylemler havalarda uçuştu ve hala uçuşuyor, kâh silahlar bırakıldı, kâh yeniden silahlar patlamaya başladı ama bu pis çatışma bitmedi, kan akıtmaya, can almaya devam etti/ediyor…
Ve biz bir tane “Feyruz” çıkaramıyoruz…
Sanatın gücünü kullanamıyoruz…
Askeri, siyasi, sosyal ve ekonomik çözüm paketleri toplumun önüne atılıyor ama kimsenin aklına “sanatsal çözüm” üretmek gelmiyor…
Müzik, tiyatro, roman, sinema aracılığı ile toplumsal birliği sağlamak nedense ya küçümsenip kullanılmıyor, ya da bu sanatsal faaliyetler çatışma dili ile aparat olarak kullanılıyor…
Ankara’dan İmralı’ya, Edirne’den Kandil’e ve Rojava’ya kadar siyasi kadrolarla siyasi köprüler kuruluyor ama kimsenin aklına sanatçılar ve sanat gelmiyor…
Hatırlar mısınız, 2015 seçimleri öncesinde Selahattin Demirtaş, TV’de bağlama çalarak türkü söylemiş ve gönüllere girmişti…
Türkiye olarak ne kadar batılı yaşam tarzını kabul etmişsek de özü itibarıyla Türkler de Kürtler de doğuludur…
Batının rasyonalitesine karşılık, doğunun duygusallığı öndedir.
Doğulu olan Türkler de Kürtler de “gönül insanlarıdır…”
Askeri, siyasi çözümler yerine “gönülden gönüle giden köprüleri” kuracak sanatsal çözümler, ülkemizi kasıp kavuran bu yangını bitirecektir, artık yeter…
Kazancı Bedih’in gazelinde dediği gibi; “Tükendi nahd-ı ömrüm, dilde sermaye olarak bir ah kaldı…”