CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partinin cumhurbaşkanı adayının önseçimle belirleneceğini açıkladı.
Bence de cumhurbaşkanı adayının erkenden açıklanması son derece doğru bir karardır.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı çok önceden açıklansaydı sanırım çok daha farklı bir süreç işler ve sonuç farklı olabilirdi.
Ancak, cumhurbaşkanı adayının kim olacağı sorusunun “parti üyeleriyle” yapılacak önseçimle belirlenmesi kararı son derece yanlıştır.
CHP’nin temel sorunlarının başında çarpık bir üye yapısının olması gelmektedir. Bugüne kadar bu üye yapısı ile yapılan her türlü önseçim CHP’nin siyasi kimliğini yanstmaktan uzak olmuştur. Üye yapısının genel karakteri, milletvekili ya da belediye başkanı olmak isteyen kişilerin CHP’li olup olmadıklarına bakılmaksızın, sadece o kişilerin çıkarları için yapılan üyelerdir. Bu genel karakter CHP’nin sosyal demokrat kimliğinden uzak bir karakterdir. Ve şimdi Özgür Özel, bir de herkesi partiye üye olmaya ve cumhurbaşkanlığı adayının belirlenmesi için oy kullanmaya çağırıyor. Yani zaten çarpık olan üye yapısı bu sayede daha da çarpık hale getirilmektedir.
Kaldı ki, CHP sadece üyeleriyle yerel seçimde başarı elde etmemiştir. Partiye üye olmayan milyonlarca CHP’ye oy veren seçmen vardır. Ve bu seçmenlerin iradesi, kararı önseçimle belirlenecek aday için uygun düşmeyebilir… Nitekim, seçim kazanan belediye başkanlarının birçoğu eğer partili üyelerce belirlenseydi seçim kazanılması hayal olurdu. Kazanılan bazı büyükşehir belediyelerinin adayları seçmen nezdinde kabul görürken, partili üyelerce aday gösterilmesi mümkün olmayan adaylardır.
Kısacası, partili üyelerin iradesiyle, CHP’li seçmenlerin iradeleri her zaman örtüşmez. Bu nedenle cumhurbaşkanı adayının önseçimle belirlenmesi çok büyük bir risktir.
CHP üyelerine ısmarlanan aday, CHP’li seçmenden geriye dönebilir.
Halihazırda önseçim için partililerin önüne iki aday sunulacaktır. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş… Her iki aday da CHP’nin siyasi çizgisi olarak kabul edilen “sosyal demokrat kimlikten uzak adaylardır…”
İmamoğlu, merkez sağ gelenekten gelen liberal bir siyasi kimliğe;
Mansur Yavaş ise bilindiği gibi Ülkücü gelenekten gelen Türk Milliyetçisi bir siyasi kimliğe sahiptir.
Bu ikiliden birisini aday olarak göstermek, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimini “sağla sağın yarıştığı” bir seçime dönüştürür. CHP, sağ seçmenden oy almak için sağcı bir adayı daha önce de (Ekmeleddin İhsanoğlu) sahaya sürmüş ve seçmen “aslı varken suretine itibar etmemiştir…”
CHP elbette kitle partisidir. Bu nedenle tabanında her görüşten, her kimlikten insanı barındırır. Ancak parti politikalarını belirleyecek kadrolar “her görüşten” kişiler değil, partinin genel politikasını uygulayacak kişiler olmak zorundadır.
“Ne yapalım, sağdan oy alamayınca iktidar olunamıyor” gibi bir düşünce kolaycılık ve mücadeleden kaçmaktır.
Sağdan oy almak için sağcı aday değil, sağ seçmene kendini anlatmak gerekir.
Ecevit, 1973 ve 1978’de sağcı adaylarla yola çıkarak yüzde 36 ve yüzde 42 oy almadı.
Kılıçdaroğlu, Adalet Yürüyüşüyle ve CHP’nin adını besmeleyle anan insanlara helalleşmeyle gidip kendisini ve partisini anlattı, böylece yerel seçimde yüzde 37 oy oranına ulaşıldı.
Kısacası, ne İmamoğlu ne de Yavaş cumhurbaşkanı seçilirse CHP politikalarını uygulayacak aday değildirler…