1856 yılında imzalanan Paris Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti bir Avrupa devleti olarak kabul edildi ve toprak bütünlüğü Avrupalıların garantisi altına alındı.
Aradan geçen 200 yıla yakın sürede onlar bize “siz Avrupalısınız” diyor ama biz bir türlü Avrupalı olamıyoruz…
Hatta tersine sözüm ona Avrupalıları aşağılayıp hızla 3. Dünya ülkesi durumunu daha da sağlamlaştırıyoruz…
Avrupalı olursak ne olur, diye düşünebilirsiniz…
Çok şey olur ama en önemlisi “devleti yönetenlerin bir felaket karşısında istifa etmeleri kurumsal hale gelir…”
Hale bakar mısınız?
Narin Güren, Sıla bebek ve son olarak Rojin isimli genç kız istismara uğradı ve katledildi…
Her gün onlarca kadın katlediliyor, istismara uğruyor;
Her ay yüzlerce kilo uyuşturucu sevkiyatı yapılıyor, okul önlerinde zehir tacirleri kol geziyor ama İçişleri Bakanı hala görevde…
Binlerce sokak hayvanı katledildi, binlerce ormanlık alan talan ediliyor, sağlığa zararlı besin maddeleri insanları zehirlemeye devam ediyor ama Tarım, Orman ve Hayvancılık Bakanı hala görevde…
Her ay onlarca işçi ve emekçi “iş cinayetine kurban ediliyor” ama Sosyal Güvenlik Bakanı hala görevde…
Sayısı bilinmeyecek kadar çok sayıda yeni doğan bebekler, rant uğruna özel hastanelerde katlediliyor, sağlam girip hasta çıktığınız özel sağlık kuruluşları mantar gibi çoğalıyor ama Sağlık Bakanı hala görevde…
Ve son olarak TUSAŞ gibi güvenliğimizin merkezi olan bir sanayi kuruluşuna elini kolunu sallayarak saldıran iki terörist 5 canımızı katlediyor, bir sürü çalışanı yaralıyor, kıyametler kopuyor ama Milli Savunma Bakanımız, İçişleri Bakanımız hala görevde…
Gün geçmiyor ki bir skandal patlamasın, bir toplumsal felaketle karşılaşmalayım…
Avrupalı devletlerden herhangi birinde bunlardan her biri yaşandığında toplum ayağa kalkar, protestolar yapılır, sokak gösterileri düzenlenir ve yetkili siyasiler ile bürokratlar hemen istifa ederler…
Bizde ise sanki hiç sorumlulukları yokmuş gibi, mağdurların da suçlu(!) olduğu izlenimlerini vererek hala görevlerini sürdürmeye devam ediyorlar…
Hele MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin son çıkışı evlere şenlik…
İktidarın siyasi ortağı olarak 40 yıldır ülkeyi kan gölüne çeviren PKK’nın lideri Öcalan’ı TBMM kürsüsünden konuşmaya davet etmesi tam bir akıl tutulmasıdır…
“Ya Öcalan, ben ettim sen etme; gel şu işi tatlıya bağlayalım” tarzındaki bu çağrı tam bir “devlet zaafiyetidir.”
Kürt sorununu yok sayarak ya da bu sorunu Öcalan’ı salıvererek çözeceğini sanmak ile Muaviye’nin erkek devesine, hayır bu deve dişidir demek arasında fark yoktur.
Tarihte terörle mücadele eden devletlerin bu meseleyi nasıl çözdüklerine baktığınızda, Bahçeli’nin bu çağırısının iler-tutar yerinin olmadığını görürsünüz…
Bahçeli’ye tavsiyem, Filipinlerde 200 bin insanın hayatına mal olan ve 2016 yılında çözülen Müslüman toplumla ilgili benzer sorunun nasıl çözüldüğünü okumasıdır…
Orada bizdekine benzer sorunun çözümü için iktidar, Müslüman toplumun liderine çağrı yapmadı, talepler masaya konuldu, konuşuldu ve ortak bir anlayışla çözüldü…
Öcalan’ı salıvererek ve çağrı yaptırarak Kürt sorununu çözemezsiniz…
Çünkü PKK, Kürt sorununu yaratmadı, aksine Kürt sorunu PKK’yı yarattı…