Hâle bakın…
Zaman böyle bir şey işte.
Görev yaptığı Ocak Başkanlığı döneminde solcu döven, dövdürten “Sinan Ateş, ifşa edeceği bazı gerçeklerden” zarar görecek olanlar tarafından katledilmesi için tetikçilerin önüne atılınca, ortaya siyasi bir cinayet çıktı…
Bu cinayet, bir devletin çürümesi ve geleceğimize yönelik ciddi tehditlerin derin işaretlerinden biridir…
Ama paradoksa bakın ki bunun hesabının sorulması toplumun vicdanını temsil eden solculara, sosyal demokratlara ve hatta zamanında Sinan Ateş’ten dayak yiyenlere düştü…
Tabi bu tür cinayetleri siyasi mülahazalardan ayrı tutmak lazım…
Ne olursa olsun, bir insanın öldürülmesi hiç bir zaman doğru değildir, varsa bir suçu ona cezayı verecek yargı ve hukuktur…
Ancak siyasetin müdahil olduğu her vahim olayda olduğu gibi burada da hukuk ne yazık ki “guguk” haline getirildi.
Bunda şaşılacak bir yan yok…
Mahkemenin kararından önce TBMM’de Grup Toplnatısı yapan Devlet Bahçeli, “bu cinayet üzerinden MHP’ye FETÖCÜ ayar çekilmek isteniyor, buna izin vermeyiz” mealinde ağır sözlerle bu cinayeti kovalayan gazetecileri ve CHP’yi tehdit etti…
Aslında bu sözlerle bir anlamda da mahkeme heyetine gözdağı ile bir mesaj veriyordu…
“Katilleri ve organize edenleri cezalandırın ama sakın ha olayı bize bulaştırma kararı vermeyin, sonuçlarına katlanırsınız…”
Ve hakimler bu mesajı aldılar…
Çırpınan ailesi dahil herkes çok iyi biliyor ki tetikçiler ve bir kaç organizatör çeşitli cezalar aldılar ama işin asıl azmettiricilerine kimse uzanamadı ve haliyle devletin içindeki bu habis, kanserli ura bir kez daha cesaret edip neşter vurulamadı…
Hal böyle olunca katiller, tetikçiler mahkeme salonunda bile bu ülkenin muhalefet liderlerine, gazetecilere çekinmeden parmakla tetik işareti yapabildiler.
İçinden adaletin kazınarak alınan yargı kararlarının olduğu yerde asla devleti aramayın. Karşımıza çıkacak olan dünkü manzaradır…
İşte asıl mesele budur ve hiç birimizin, hiç bir yerde can güvenliği yoktur…
Ömründe elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeyen ve lüks villalarda, deniz üstünde yatlarda keyif sürenlerin bu devasa servetlerinin asıl kaynağının kara para olduğunu, bunun nasıl aklandığını sormayan bir devlet asla devlet olamamıştır…
Merkez Bankasının bilançolarında yer alan “30 milyar dolar kaynağı belli olmayan para” olarak geçen bu servetin yurt dışından getirilişini ve paylaşımını yapan bu cinayet şebekeleri, onların taşeronları ve koruyucu kalkanı olan siyasi partileridir.
Ülkemiz uyuşturucudan, yasadışı bahisten ve insan ticaretinden gelen kara paranın cenneti oldukça bu tür cinayet şebekeleri, onları koruyan devletin derin odakları ve siyasi uzantıları hep var olacaktır..
Onlar var oldukça ve kurdukları bu saadet zincirine taş koyanlar da hep tehdit altında olacaklar ve çoğunlukla faili meçhule kurban gideceklerdir…
Tıpkı Sinan Ateş cinayetinde olduğu gibi…
Manzara çok vahim…
Bir yere çürüme bulaştı mı uçup giden adalettir.
Adalet uçup gidince geriye;
Bir yanda kara para imparatorları ve bu parayı organize eden suç şebekeleri;
Diğer yanda yazarın, çizerin, sanatçının, gazetecinin, namuslu hukukçunun, yoksul emekçilerin içinde olduğu, yerlerde süründürülen bir halk kalır…