Gırtlak gırtlağa, mafyatik ve soyguncu, harami tarzda toplumsal yaşamayı dayatan sistemin ve bu sistemin örülen duvara bir tuğla koyanların, soyguncu, talancı, goygoycu haramilerin peşi sıra koşanların hep birlikte yarattığı toplumsal ahlaksızlık ve kirlenme artık dayanılır gibi değil.
Değme yiğit hamam tellaklarının bile Tokat kesesiyle çıkarmakta zorlanacağı kadar kalın ve ziftlenmiş bir kir tabakası altında yaşadığımızı hissettikçe ve gördükçe nasıl hala nefes alabildiğimize şaşırıyorum.
Hukuk dışı illegal dünyada toplanan kara ve kirli paranın büyüklüğüne ve hacmine baktıkça asgari ücretin altında bile iş bulamayan yoksul emekçilerin “ekmeksiz” halleri kirlenmeyi daha da teşvik edici durumdadır.
Hukuk dışılığın yarattığı illegal dünyanın siyasete ve devleti yönetenlere nüfuz ederek meydana getirdikleri kötücül çark kirlenmeyi hızlandıran temel unsurdur.
“Yani asıl kirlenme merdiven altında değil, hayatın ve siyasetin legal alanlarındadır.”
Yediğimiz ekmekten, içtiğimiz çorbaya, giydiğimiz faniladan, kullandığımız aletlere kadar her şeyde sahtecilik diz boyu…
Böylesine sahteciliklerin hâkim olduğu üretim zincirinde illegalitenin, hukuk dışılıkların, mafyatik ilişkilerin, merdiven altı dünyasının ve tüm bunlarla beslenen siyasetin ve devletin bunlarla içli dışlı olmalarının çokça örneklerini yaşadık/yaşıyoruz hala…
Seçimi, yerel yönetimleri, siyasi partileri, siyaseti, geçimi, parayı, mafyayı, derin ilişkileri, kokain ve insan ticaretini, yolsuzlukları…
Kısaca, insana dair “kirletici” her şeyi geride bırakmayı, dönüp bakmamayı öyle çok ister hale geldim ki…
Ne nafaka bulma yerine insanların elinden yem yiyen “insanlaşmış” güvercinlere, ne de doğallığı kalmamış, kimyasal gübrelerle büyütülen masamdaki çiçeklere karşı bir yakınlık hissetmiyorum artık…
Size de bazen öyle olur mu?
Bilmiyorum, pastoral bir günümdeyim galiba…
Şarkıda söylendiği gibi “bu maskeli baloda” natürel, çıplak bir yüzle dolaşmak, her zaman “potansiyel kirlenecek insan” konumunda olmakla eş değer tutuluyor…
Öyle anlar geliyor ki, “artık yeter” deyip yalnızlığın sesine, doğanın o gizemli sessizliğini katma düşüncesi ağır basıyor.
Rengârenk, bin bir kokulu kır çiçeklerinin bir kucak dolusunu kollarımın arasına alıp sırtüstü uzanmak ve sadece…
Evet, sadece uzanmak, hiçbir şeyi düşünmemek ve sadece kendimi hissetmek, yaşadığım her şeye okkalı bir kafa atıp mutluluk oyunları oynamayacağım bir yerde, mesela doğanın tam göbeğinde, haylaz serçelerle top oynamak ya da saka kuşlarının korosuyla kendimden geçmek istiyorum…
Kirlilikten kurtulmanın, temizlenip arınmanın, kirlenmeden yaşayabilmenin tek yolu vardır;
Demokrasi ve özgürlükler…
Ne AK Parti, ne CHP ne de diğer sistem partileri umurumda değil…
“Umurumda olan tek şey; insan hakları, eşit yurttaşlık, hukuk, adalet ve bunların meydana getireceği refah içinde, gelecek kaygısı olmadan mutlu bir hayat…”