Hani işportacılar satış yaparken bağırırlar ya “hadi gel, gel vatandaş, bunlar batan geminin malları..” diye…
İşte Antalya da işportacıların eline düşmüş haraç/mezat satılan bir kent oldu…
Haramilerce işgal altına girdi…
Nereyi kaparlarsa orasını zimmetliyor ve “yapamazsın, alamazsın, kanun var, hukuk var” denildiğinde, haince gülümseyerek “hadi ya, kanun da benim, hukuk da… gidin işinize” diye dalgasını geçiyorlar…
Ve sonuçta gerçekten kanunun da hukukun da onlar olduğu ortaya çıkıyor…
Yatırım yapanlar, ticaret yapanlar, sanayide ve tarımda onlarca yıldır kazanmak için mücadele edenler bile bu haramilerin kısa zamanda elde ettikleri servetin yakınından bile geçemiyorlar…
Geçenlerde sevgili dostum ve çevre konusunda ülkenin önde gelen uzmanlarından olan “Cem Arüv” ile sohbet ederken “kim bunlar” diye isyan etmişti ve…
“Kamunun malını gaspederek servetlerini büyüten, ülke ekonomisine tek kuruşluk katma değer sağlamayan ama bir adana kebaba 2 bin lirayı harçlıkmış gibi ödeyen, ultra lüks son model araçlarını şoförle tatil beldesine gönderip kendileri uçakla giden bu insanlar kim?...” diye söylenmişti..
Söyleyeyim sevgili Arüv,
Bunlar kaynağı belli olmayan servetlerinin her kapıyı açacağına inananlardır…
Bu serveti üreterek elde etmediklerinden asgari burjuva kültüründen, sanattan ve edebiyattan bile anlamayan arabesk ve maganda kültürünün prototipleridir…
Kent ve ülke sorunları umurlarında bile değildir…
Üzülerek belirteyim ki,
Merkezi hükümet de, yerel yönetimler de yine bu insanlardır…
Buralardan destek almayan bu tipler ve gruplar bu kadar fütursuz davranamazlar…
***
Rahatsız olduğum bir başka konu ise yapılan araştırmalarda “yargıya güvenin yüzde 20’lere düşmüş” durumda olmasıdır…
Bu güvensizliğin kaynağı, yargının kamu yerine özel hizmet gruplarının korunur durumda olmasıdır…
Onlar ne isterlerse, bu istekleri hukuku eğip bükerek kanuna uygun hale getiriyorlar…
Buna en son örnek “Lara Otelin, falez üzerine yaptığı asansör ve tahribatla ilgili Muratpaşa Belediyesince alınan yıkım kararının Antalya 5. İdare mahkemesince yürütmesinin durdurulmasıdır…”
Böyle bir yargı kararı asla kabul edilemez…
Bu karar, kentin hukukçuları tarafından “korunacak hassas bölge olarak ilan edilen falezlerin bu kısmındaki tahribatı yasalaştırma ve meşrulaştırmaya dönük ilk adımları olarak” yorumlandı…
Bence de bu karar, falezler üzerinde benzer tahribatlar yapan diğer oteller içinde emsal oluşturur ve bu son derece sakıncalıdır.
Çünkü şimdiye dek hukuka bağlı kalan diğer otellerin de iştahını açarak benzer tahribatların yapılmasına teşvik eder…
İşin ilginç bir başka yanı da mahkemenin kararındaki gerekçedir…
Şöyle diyor gerekçede,”(yıkımın) uygulaması halinde (otel sahipleri için) giderilmesi güç zararlar doğurabilecek nitelikte olması…”
Sevgili hakimler, otelin falezlerde yaptığı tahribat, milyonlarca yılda oluşan bu doğa harikasında geriye dönüşü mümkün olmayacak zarar da bir tahribattır…
Verdiğiniz kararla falezlere verilen zararı değil, otel sahiplerinin bu zararı yaratırken harcadıkları parayı ve yapılanları koruyorsunuz…
Dolayısıyla bu kararınızda ne kamu yararı vardır, ne de kamusal çıkarları koruma vardır…
Bu nedenle kamuoyu nezdinde kararınızı protesto ediyorum…