(Muratpaşa Belediye Başkanı Sayın Ümit Uysal’ın oğlu Efe’nin geçirdiği kazadan dolayı geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, genç kardeşimizin en kısa sürede sağlığına yeniden kavuşacağını umuyorum…)
50’li ve 60’lı yılların siyasi jargonu “gaza, tuza, beze zam yapmayacaksın” şeklindeydi.
Hiçbir iktidar bu üç temel maddeye zam yapmaz ve hatta zam yapmayı aklından bile geçirmezdi.
Çünkü nüfusun yüzde 75’i köylerde yaşıyor ve köylülerin en temel ihtiyaçları bu üç temel maddeydi.
Elektrik ve doğal gaz olmadığından aydınlanma, ısınma ve ateş yakmada gaza ihtiyaç duyarlardı.
Koyun, keçi ve sığırlar için çuvallarla tuz alınırdı.
Ayrıca tuz kışlık yiyeceklerin hazırlanmasında ve derin dondurucu, buzdolabı gibi araçlar olmadığından korunmasında temel maddeydi.
Giyinme, çeşitli amaçlar için kullanmada bez, olmazsa olmazdı.
Kısacası, sağ ya da sol hiçbir iktidar halkın yaşamsal öneme sahip temel maddelerine zam yapmadılar, sosyal devlet ilkesini tahrip etmediler.
1980 sonrası, köyler boşalmaya başladı.
Çarpık/çurpuk ve hormonlu şekilde devasa kentler meydana geldi.
Kente göç o kadar hızlandı ki dün nüfusun yüzde 75’i köylerde yaşarken bu oran yüzde 20’lere düştü.
Kent hayatı ve gelişen bilgi teknolojisi temel ihtiyaç maddelerini de değiştirdi.
Günümüzün temel ihtiyaç maddeleri ulaşım için benzin, mazot, LPG…
Aydınlanma ve ısınma için elektrik, doğal gaz…
Giysiler için tekstil ürünleri…
Beslenme için ekmek, et, süt, yumurta, sebze ve meyveler…
1980 sonrası serbest piyasa ekonomisinin tercih edilmesi ve bu tercihin özellikle 2002’den itibaren AK Parti iktidarı tarafından en acımasız ve en gaddar şekilde uygulanması sosyal devlet ilkesini yok ettiği için yukarIda yazdığım halkın temel ihtiyaç maddelerine yapılan zamlar, hükümetin asıl vergi kaynağı haline geldi.
Bugün bir avuç kalan köylü üreticilerin traktörleri, tarlaları banka borçları nedeniyle hacizli hale gelirken, gübre, tohum, ilaç ve mazot girdilerinin fahiş fiyatlarda olması ile ürettikleri ile geçinmek bir yana borçlarını bile ödeyemez duruma geldiler.
Kentlerde ise durum her geçen gün daha da vahim bir hal almakta.
Sosyal devlerin olmazsa olmazı olan istihdam, barınma, beslenme, eğitim ve sağlık alanları sermayenin kar alanlarına dönüştürüldüğünden çalışabilir nüfusun neredeyse 3’te 1’i işsiz.
Temel gıda maddelerindeki fahiş fiyatlar sonunda bırakın beslenmeyi, aç kalmamaya çalışıyorlar.
Ev kiraları asgari ücreti aşmış durumda ve insanlar neredeyse sokakta yatacak hale geldiler.
Doktorların hastalarına muayene için 5 dakika ayırdıkları yerde sağlıklı yaşamayı düşünemez durumdalar…
Eğitimin içler acısı durumunu yazmaya gerek bile yok.
18 milyon insan devletten bir çekilde yardım alarak hayatlarını sürdürmeye çalışıyor…
Ve iktidar bunu sosyal devlet uygulaması olarak yutturmaya çalışıyor.
AK Parti’nin 22 yılda ülkeyi permeperişan ettiği ve artık yeni bir iktidar döneminin başlaması gerektiği çok açık.
Muhalefet ise iktidara hazırlanıyor ama söylemlerinde “güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş” ifadesi bile artık dillendirilmiyor, halka umut verecek bir program henüz ortaya konulmuyor.
Elbette parlamenter sisteme geçmek demokratik yaşam ve özgürlükler için çok önemli.
Bitik duruma gelmiş bu halkın hayatta kalabilmek için “bir ışığa” ihtiyacı var.
Ve bence bu ışık, “sosyal devletin” yeniden ikame edilmesidir.
Bunun halka en güçlü şekilde vurgulanması gerekir.