Gazetecilik gerçekten çok dikkat gerektiren bir meslek…
Birçok arkadaşımız haber ya da yorum yazarken yerel gazeteci olduğu için yerel konulara öncelik vermeye dikkat eder.
Ama neyin yerel, neyin ulusal olduğu konusunda da her zaman ikircikli olurlar…
Öyle konular vardır ki tüm ülkeyi etkilediğinden yerel etkileri de kaçınılmaz olarak vardır ve çoğu zaman bunu atlarız…
Mesela Suriye’de yaşananlar ve yaşanacak olanlar…
Mesela Öcalan’a yapılan çağrı sonrası yaşanan ve ileride yaşanacak olaylar zinciri…
Bunların Antalya’yı, Antalya’da yaşayanları etkilemeyeceğini söyleyebilir miyiz?
Öcalan’a, Bahçeli’nin “PKK’yı tasfiye et, silahları bıraksınlar” çağırısı ile başlayan süreç, DEM Heyetinin İmralı ziyareti ve sonrasında bu heyetin siyasi temaslarıyla sürüyor…
Bu sürecin adı ne?
Barış süreci denilebilir mi?
Sayın Cumhurbaşkanının “Gerekirse demir yumruğu çıkarırız” sözü ve sonrasında söylediği “Ya silahları gömecekler, ya da silahlarıyla gömülecekler” sözlerinin söylendiği yerde barış süreci konuşulmaz…
Zaten kimse böyle bir şey de demiyor…
Peki çözüm süreci denilebilir mi?
Onu da kimse diline almıyor…
Öyleyse Türkiye’nin yaşadığı bu sürecin amacı ne, hedefi ne ve sonuçta ne olacak?
Tüm bunlardan Türkiye’nin tamamı etkileceği gibi Antalya en çok etkilenen illerden birisi olacaktır kuşkusuz…
İşte tam da bu noktada Devlet Bahçeli’nin söylediği bir söz kafamda dolaşıp duruyor…
Şöyle demişti Bahçeli;
“Ya bir ve beraber olarak kardeşçe yaşayacağız, ya da yapılan dış dayatmalarla yıkılacağız…”
Biz gazeteciler söylenen bir sözü didiklemeyi ve satır arasını okuyarak “söylenemeyeni” bulmayı severiz…
Şimdi bu sözü sorgulayalım biraz…
Öncelikle şu “dış dayatmayı” yapan kimler?
Bizlere neyi dayatıyorlar?
“Ve bu dayatmadan kurtulmanın yolunu, Öcalan’ı siyaset sahnesine sürüp iç içe geçmiş gibi görünen Suriye’nin Kuzeyinin ve bağlantılı olarak ülkemizdeki Kürtlerin geleceği ile ilgili sürdürülen siyasetten vazgeçip yeni pozisyonlar almak olarak mı gösteriyorlar?”
7 düvelin dayatmalarına karşı, yokluk ve yoksulluktan bitap düşmüş ama kafa tutmayı bilmiş ve başarmış bir neslin ahfadıyız, diyenler şimdi dayatmadan korkmamalıdırlar…
Kuşkusuz Türk milliyetçiliğinin en sert ve katı kanadının temsilcisi olan Devlet Bahçeli’nin Kürtler için söylediği “bir ve beraber olarak kardeşçe yaşamalıyız” sözleri tarihsel anlamda çok kıymetlidir.
Ancak bu kadar özel bir çağırıyı “birilerinin dayatmasının sonucu” olarak söylemek, samimiyetsizdir ve sözdeki kadr-i kıymeti berhava etmektedir…
Yumuşak başlı göründüğümüz için birileri tarih boyunca bizlere çok şeyler dayatmıştır ama sonuçta Anadolu’nun kadim halklarından derslerini almışlardır…
Akif’in dediği gibi;
“Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?”