“Alt tarafı bir çiçek toplayıp, bir hayvan sahiplenip, birkaç insan tanıyıp, sevip gidecektik bu dünyadan.
Nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz.
Vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin, cehaletin ortasına düştük."
Yaygın olarak Nazım Hikmet’e ait olarak bilinen ancak tarihçi Ayşe Hür’ün iddialarına göre Nazım’a ait olmayan bu sözler, kime ait olursa olsun insanın yaşama fıtratını ve ne yazık ki bu fıtrata uymayan bir sistemde yaşayanların isyanını anlatması bakımından oldukça çarpıcı geldi bana…
Aşık Veysel’in dizelerinde dediği gibi, “iki kapılı bir handa yaşıyoruz..”
Ve bu iki kapı arasında mutlu olmak, doğa ile bütünleşerek pozitif olmak, çiçeği, hayvanları ve insanları severek ikinci kapıdan huzur içinde çekip gitmek her insanın en özgün isteği ve talebidir…
Ama maalesef pek az insana nasip olmuştur huzur içinde ikinci kapıdan çıkıp gitmek…
Tarihsel süreç içerisinde insanların büyük çoğunluğu ızdırap, zulüm ve işkence içinde ikinci kapıyı terk etmiştir.
Mısır piramitlerinin yapımında emek veren milyonlarca köle, dünya savaşlarında can veren milyonlarca insan, sömürgeciliğe, faşizme ve diktatörlüklere direnen milyonlarca kadın-erkek-çocuk hayattan koparılmış, bir çiçek bile koklayamadan “zamanın ruhunu” yaratanlarca ikinci kapıdan zorla çıkarılmışlardır…
Zamanın ruhu, hep mi kötü zamana denk gelir…
İki kapısı olan bu hanın içindeki zaman hep mi vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin ve cehaletin olduğu ruhu hakim kılar?
Altı-üstü bir çiçek koklayıp hayvanı ve insanları sevip, belki de bir zeytin fidanı dikerek yaşayacağımız ömrümüz neden hep kötü zamana denk gelir?
Hep “zaman kötü” diyoruz…
Ömrümüz kötü zamana denk geldi diyoruz…
İyi de “kimin” için kötü…?
Sistemle uyumlu olan, paranın alabileceği her şeye sahip olan, sahip olduklarını çalışarak emeği ile geçinenlerin sırtından sağlayan, ağzında gümüş kaşıkla doğan, karnı tok-sırtı pek olanlar için tarihsel süreçlerin hiçbir döneminde “zamanın ruhu hiçbir şekilde kötü olmamıştır…”
Onlar hanın ikinci kapısından huzur içinde ve dünyanın tüm nimetleriden faydalanmış olarak çıkar giderler…
Bunların dışından kalan yoksullar, emekçiler, garibanlar, sistemden faydalanmayan ama sistemin yürümesi için ezilen ve sömürülen milyonlar için zamanın ruhu hep kötüdür…
Ömürlerinin kötü zamana denk geldiğinden şikayet ederler…
Ve bu şikayetler eğer ciddi bir direnmeye dönüşürse baskı içinde, ızdıraplı işkencelerle, zulüm görerek ya aç bırakılırlar ya da hayattan koparılırlar…
Oysa bu insanlar çok şey istemiyorlar…
Karınları tok ve üşümeyecekleri bir mekanda yaşamak, kırdaki çiçekleri koklamak, bir hayvana sahip olmak, insanları sevmek, aşık olmak, ırmağında gezmek, ormanında koşmak gibi insanca şeyler istiyorlar…
Bu gibi insanca istekler eğer bankaların, büyük holdinglerin sermayelerinin büyümesine engel teşkil ediyorsa işte o zaman “zamanın ruhu kahir çoğunluk için kötü oluyor…”
Her şeye rağmen zamanın kötü olmayacağı herkes için mutlu bir başka dünyanın olabileceğini biliyorum…