Tolstoy’un ‘Bilgelik Günlüğü’ adlı kitabının kritiğini yapmaya çalıştığım bir önceki yazıda esasen amacım, yazarın ‘bilgi’ kavramına bakışını özetlemeye çalışmaktı. Bu köşede sıkça sosyal medya odaklı bilgi kirliliği üzerinde durduğumuz için yazarın geçtiğimiz yüzyılda bilgi kavramına bakış açısında ilginç bulduğum noktaları paylaşmaya çalıştım.
İlginç bir şekilde, en çok Tolstoy’un “bilginin iyi bir hayat için bir araç olduğuna” dair düşünceleri üzerine yorumlar aldım okurlardan. İyilik ve mutluluk gibi kavramlar göreceli olduğu için felsefesi üzerine ahkâm kesmek bize düşmese de, bu konuda yazmaya devam etmemi rica edenler olduğu için bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.
Antik çağın meşhur filozoflarından Platon ve öğrencisi Aristoteles mutluluk ve hazın aynı şeyler olmadığını vurgularken, özellikle Aristoteles, iyi bir yaşamın dengeli bir yaşam olduğunu ifade ediyordu.
Günümüzden neredeyse iki bin yıl öncesi Roma İmparatorlarından meşhur filozof Marcus Aurelius ise “Mutlu bir hayat için çok az şeye ihtiyaç olduğunu unutmayın.” sözüyle hakiki mutluluğun insanın kendisine bağlı olduğuna işaret ederek ekliyordu:
“Popüler olmak isteyenlerin mutluluğu başkalarına bağlıdır.”
Peki, günümüzde gerçekten de mutluluk ve iyi bir hayat için insan kendi kendisine yetebilir mi?
Harvard Üniversitesi’nde 85 yıl süren dünyanın en uzun soluklu mutluluk araştırmasının bulguları aksi yönde bulgular sunuyor.
Harvard Yetişkin Gelişimi Çalışması, yetişkinlerden oluşan büyük bir topluluğu seksen beş yıl boyunca takip ederek onların refahına ve mutluluğuna en çok neyin katkıda bulunduğunu incelemiş. Çalışma sonucunda, iki önemli faktörün insanların mutluluğunu etkilediği tespit edilmiş. Mutluluğa en çok katkıda bulunan bu faktörlerden birincisi sağlığa özen göstermek iken, diğeri ise diğer insanlarla sevgi dolu ilişkiler kurmak olarak karşımıza çıkıyor.
Yine çalışma sonucunda, profesyonel başarının mutluluğu garanti etmediği de vurgulanıyor. Çalışma, günümüzde yaygın olan yalnızlığın insanları mutlu etmediğini, aksine en mutlu bireylerin izole bir hayat yaşamadıklarını ve ilişkilere değer verme çabasında olduklarını ortaya çıkarmış. Ayrıca, mutluluğa ulaşmak için sosyal becerilerin ve ilişkileri geliştirmenin önemi de vurgulanıyor. Bu bulgular esasen yukarıda değindiğimiz Aristoteles’in görüşleri ile de paralellik gösteriyor.
Bu noktada, günümüzün önemli sorunlarından birisi olan ‘Dijital Yalnızlık’ kavramına değinmekte yarar görüyorum. Yazıyı uzun tutmamak açısından, dijital çağın epidemisi olarak kabul edilen bu kavramın beraberinde getirdiği mutsuzluk durumuna ilişkin çalışmalar ile ‘Yalnızlık Yoksunluğu’ kavramlarını sonraki yazılarda değerlendirelim.