Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde Instagram’a erişim engelinin üzerinden 10 gün geçmesine rağmen ciddi bir gelişme yaşanmadığına göre bu konuda yazmaya devam edebiliriz. Çünkü, sorunun giderek çözümsüz bir hâle gelmiş olmasında tüm tarafların da ciddi payı olduğunu düşünüyorum. Tüm taraflar derken, buna kullanıcıların da dahil olduğunu öncelikle belirtmekte fayda var.
Esasen sorun Instagram ve erişim engeli getiren BTK arasında yaşanıyor gibi görülse de, konunun ana muhataplarının Instagram’ı da bünyesinde barındıran çatı şirket Meta ve Türkiye Cumhuriyeti hükumeti olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Konunun diğer önemli muhatap grubu şüphesiz kullanıcılar ki bunları da kendi içinde ticari ve bireysel kullanıcılar olarak iki gruba ayırabiliriz. Ticari kullanıcıları da sosyal ağdan para kazananlar (içerik sağlayıcılar ve satış yapanlar) ile reklam verenler olarak iki ana grupta toplayabiliriz. Son muhatap grubu ise dolaylı olarak da olsa olaya müdahil olan STK’lar, siyasi oluşumlar vb. gruplardan oluşuyor.
Değerlendirmeye Meta tarafından başlayalım. Erişim engeline sebep olan olay, ABD yasaları ve şirket politikalarını gerekçe göstererek Instagram tarafından Türkiye’deki kullanıcıların yapmış olduğu bazı paylaşımları silme (sansür?) davranışlarıydı. Benzer içerik silme uygulamasının Malezya’da da gerçekleşmiş olmasına rağmen gelen tepkiler sonucu içeriklerin geri yüklenmesi ise mevcut uygulamanın gerçekten şirket politikası olmadığı ya da Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik tek taraflı bir uygulama olduğu izlenimi veriyor ki, bu durumda gelişmelerden dolayı BTK ya da Ulaştırma Bakanlığı’nı suçlanmanın hiç de adil olmadığını söylemeliyiz.
Nihayetinde bir ülkede faaliyet gösteren uluslararası işletmeler tarafından o ülkenin kanunlarına uyulması gerekiyor. Bu bağlamda düşündüğümüzde, Meta şirketi her ne kadar ABD merkezli bir işletme olsa da, ABD kanunları ve şirket kurallarına riayet etmesinin yanı sıra Türkiye’nin kanunlarına da uymak zorunda olduğu gerçeğini göz etmek gibi bir lüksümüz bulunmuyor.
Kaldı ki, son haftalarda İngiltere, Venezüella ve Bangladeş’te yaşanan olaylarda sosyal ağların ne kadar etkili olduğu biliniyor. Artık bir sosyal ağ patronu olan Elon Musk tarafından İngiltere’de iç savaşı ima eden, Venezüella’da orduya hükumete karşı ayaklanmayı öneren paylaşımlar yapılması, geçmişte Facebook’un Arakan katliamına çanak tutması, aynı grubun günümüzde İsrail’in yaptığı soykırımı görmezden gelirken, Filistin’e destek amaçlı paylaşım ve hesapları engelleme çabaları görmezden gelinebilecek uygulamalar olamaz!
Geçmişte sosyal ağların bu davranışlarını görmezden gelen Trump başta olmak üzere dünya liderlerinin benzer sıkıntıları kendileri yaşamaya başladıklarında osyal ağları nasıl ateşe tuttuklarını da unutmamamız gerekiyor. Bunun en son örneklerinin Elon Musk’ı düelloya davet eden Venezüella devlet başkanı Nicolás Maduro ve sosyal ağları isyana teşvik etmekle suçlayan İngiltere Başbakanı Keir Starmer olduğunu da not düşelim.
Starmer geçtiğimiz günlerde "İki büyük sosyal medya şirketine ve onu yönetenlere sesleniyorum. Şiddet olayları internet ortamında körükleniyor. Bu bir suçtur ve sizin platformlarınızda yapılıyor. Hukuk her yerde geçerli olmalıdır. İnternette şiddeti övmek suçtur, ifade özgürlüğü değildir. Sosyal medya platformları için burada uyulması gereken bir denge var." diyerek durumun vahametini itiraf etmek zorunda kalmıştı.
Buraya kadar paylaştıklarımdan Instagram erişim engelinin baş sorumlusunun sosyal ağın kendisi olduğu çıkarımında bulunmak mümkün. Ancak yazının başında da belirttiğim üzere, tüm tarafların eksik ya da yanlışlarını değerlendirmeden objektif bir hüküm vermek doğru olmaz. Geçtiğimiz haftaki yazımın başında belirtmiştim, ülkemizde erişim engellerinin temelini oluşturan 5651 Sayılı Yasa’yı en çok eleştirenlerden birisi olarak katalog suçların net olarak tanımlanması ve erişim engellerinin en son seçenek olması gerektiğini düşünüyorum.
Resmi olarak istatistikler açıklanmasa da, İfade Özgürlüğü Derneği (İFÖD) verilerine göre 2006’dan Mart 2024’e kadar toplam 1 milyon 43 bin 312 web sitesi ve alan adının erişime engellenmiş olması bu sorunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Bu konuda en güncel örnek, e-spor oyunlarından kabul edilen Roblox adlı uygulamaya getirilen erişim engeli. Bu konuda daha sonra yazmak istiyorum ancak çocuklara yönelik endişeleri giderici adımların atılması yerine sorunu kökten çözmek için sistemin tamamen kapatılmasını doğru bulmuyorum.
Benzer bir şekilde kişisel görüşüm, Instagram’a yönelik erişim yasağının şirketin kullanıcı paylaşımlarına yönelik sansür uygulamasına anlık siyasi bir tepki olarak gelişip ardından ilgili yasal adımların atılmaya çalışıldığı yönünde. Gerekçe ve yasal dayanak ne olursa olsun, öncelik ülkenin en yaygın kullanılan sosyal ağına bir anda erişim engeli getirmek yerine, tıpkı Malezya’da olduğu gibi öncelikle sağduyulu bir şekilde duruma olan tepki Meta şirketine iletilerek çözüm için belirli bir süre tanınması ve tüm çabaların çözümsüz kalması durumunda gerekli adımların atılması gerektiğiydi.
Bu konuda yasal düzenlemelerin standart bir şekilde uygulanmadığının en güzel göstergelerinden birisi ise geçtiğimiz günlerde Meta bünyesinde yer alan Facebook tarafından da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın paylaşımının silinmesi ve kuruma geleceğe yönelik yayın yasağı getirilmesine rağmen Facebook’a herhangi bir yaptırımın uygulanmamış olmasıdır.
Konunun muhataplarından olan kullanıcılara gelince, erişim engeli sebebiyle uygulamaya erişemediği için rahatsız olan grubun Instagram tarafından gerçekleştirilen sansür uygulamalarını görmezden gelerek sadece tek taraflı olarak erişim engeline yönelik söylemlerde bulunması bencil ve önyargılı bir tutuma işaret ediyor ki bu durum aslında sosyal ağların maalesef sosyal mühendislik konusunda ne kadar başarılı olduklarını gösteriyor. Kaldı ki, “Elin Arap’ı öldü diye…” cümlesiyle başlayan bazı sokak röportajlarını yorumlamaya bile değer bulmuyorum!
Son olarak Instagram’ın ticari olarak kullananlara gelecek olursak, reklam ve ticari faaliyetlerini sosyal ağlar üzerinden gerçekleştiren bazı işletmelerin bu süreçten olumsuz etkilendiği gerçeğini kabul etsek de, bakanlık tarafından yapılan açıklamaların da doğruluğuna işaret etmek gerekiyor. Özellikle Instagram üzerinde vergilendirilemeyen çok sayıda bireysel ya da küçük ölçekli ticari faaliyetlerin varlığı herkesçe malûm. Bu sorunun da yakın gelecekte gündeme gelebileceğini ümit ediyorum.