Psikolojik sağlığın temel taşı iletişimdir. Bu yüzden psikoterapide terapist ile danışan empati içeren bir iletişim kurarlar. Bu iletişimle beraber danışan kendini anlamaya başlar. Peki, bu nasıl oluyor?
Bu iki aşamalı bir süreçtir. Danışan kendine açılır ve sonra bu duygularla ilgili başkalarına nasıl konuşacağını öğrenir. Bununla birlikte, savunma mekanizmalarımızın duyguları bilinçten gizlemek için ne kadar etkili çalıştığı göz önüne alındığında, ne hissettiğini bilmek genellikle zor bir iştir.
Aslında genellikle duygularımızın yüzeysel olarak farkına varırız. Bugün iyi/kötü havamdayım; iş beni strese sokuyor; Kızgın değilim, sadece konuşmak istemiyorum; Hiçbir şey hissetmiyorum. Bunlar sadece duygularımızın yüzeysel olarak anlaşıldığını göster. Duygularımız bu noktada sadece pozitif/negatif olarak anlaşılmıştır. Oysa yüzeyin altında neler hissettiğini belirlememize yardımcı olacak öğrenebileceğimiz araçlar var.
Birçok insan terapi almayı maalesef hala zayıflık olarak görüyor ve reddediyorlar. Birçok danışanın da maddi gücü buna yeterli değil. Terapiye gitmek istemeyen kişiler için ne hissettiğimizi nasıl keşfedebilir ve anlamlandırabilirizi ve duygularımızın davranışlarımızı nasıl dikte ettiği konusunu bir düşünelim.
Duygularınızdan Başlayın
Kendinize sorun:
Hangi hislerin farkındayım?
En belirgin olan nedir? (Kendiniz tarif etmeye çalışın. "İyi"nin ne anlama geldiğini sorarak devam edin.)
Bu duygudan ne zaman haberdar oldum?
Sorularınızı ve cevaplarınızı kaydetmek için bir not defteri olmasını öneririm. Acele etmeyin. Her hissi iyice tanımlayın ve zevkli olanları dahil ettiğinizden emin olun. Hayatınızı neyin geliştirdiğini bilmek önemlidir; bunlar yaşamın zor olduğu durumlarda bir miktar denge ölçümü sağlamada hayati öneme sahiptir.
Stresin Kaynağını Sorgulayın
Kendinize sorun:
Bu hissi tetikleyen ne olabilir?
Günlük hayatımda neler oluyor? (Kontrol edemediğiniz ve belki de 'dikkat etmemeye' karar vermiş olduğunuz olaylara, düşüncelere veya hayallere özellikle dikkat edin, çünkü onları değiştiremezsiniz. Kontrolün bizde olmaması bizim için duygusal bir tepkidir.)
Duygularınız Hakkında Konuşun ve Korkuyu Bırakın
Gerçek şu ki, korkularımızı kendimize ve sevdiklerimize ne kadar itiraf edersek, boyutlarının küçülme olasılığı da o kadar artar. Duygular bir düdüklü tencere gibi işlev görür: Basınç serbest bırakmadan artar. Ardından, bir kez serbest bırakıldığında, yoğunluk azalır. Sonuç olarak, reddedilen veya reddedilen duyguların boyut olarak küçülmediğini veya ortadan kalkmadığı, ancak yoğunlaştığı gerçeğidir.
Son olarak, unutmayın ki bir duyguyla yüzleşmek, ona verdiğimiz yanıttan çok farklı bir şeydir. Bunlar iki ayrı gerçeklik. Hayal edebileceğimizin aksine, birinin öfkesiyle yüzleşmek, bunun üzerinde hareket edeceğimiz ve yıkıcı bir şey yapacağımız anlamına gelmez. Şiddetli patoloji veya uyuşturucu ile değiştirilmiş haller dışında, bir hissi yanıtımız kontrolümüzde kalır.