Lisans eğitimim boyunca çok değerli insanlar tanıdım ve yalnızca akademik anlamda değil benlik gelişimim konusunda da hayatımın en verimli beş senesini geçirdiğimi düşünüyorum. Bu anlamda, kimsenin oturup anlatmadığı ama ailemden ve hocalarımdan edindiğim ve daha sonrasında “Dinle, Küçük Adam” kitabında bulduğum “özdeğer” üzerine sizlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Çoğu insan saygının sonradan kazanıldığını düşünür ve başkalarından saygı talep etmek yalnızca şişirilmiş kırılgan bir egonun göstergesidir. Diğer insanlara başarıları, iyi işleri, asil davranışları ve diğer güzel nitelikleri için saygı duyuyoruz. Saygı, sorumluluk ve bilinç içeren davranışın bir sonucudur. Kazanılır, talep edilerek sahip olunmaz. Buraya kadar olan kısımda, herkesin aynı fikirde olacağını düşünüyorum. Ancak benim bahsetmek istediğim olgu tam olarak bu değil. Eğer saygıyı yalnızca edinimden ibaret olarak düşünürsek büyük bir kategori hatası yapmış oluruz. Çünkü bir kişi size saygı duyduğunda bu gerçekten saygın bir insan olduğunuz anlamına gelmeyebilir. Ne yazık ki, o kişinin kendi özdeğerinden dolayı sizi de değerli görme ihtimalini atlamış olursunuz.
Diğer insanların duyguları, düşünceleri ve enerjileri de dahil olmak üzere çevremizde olup bitenlerin çoğunu özümseriz. Saygı ve sevginin hakim olduğu bir çevrede büyüdüğünüzde bu hem kendinizle hem de diğer dünya ile ilgili düşüncelerinizi etkiler. Kişi kendini değerli gördüğü oranda diğer insanlara değer verir. Bu her zaman diğer insanların değerli oldukları anlamına gelmez. Bir örnekle açıklayayım, ben kendime duyduğum saygıdan dolayı ahlaksızca davranan birisine de saygı duyabilirim. Bu ne o kişiyi gerçekten değerli yapar ne de beni değersizleştirir. Ben o kişinin hatalarının farkında olup, hala saygılı isem bu benim aptal olduğum için değil, kendi özdeğerimden dolayıdır. Wilhem Reich kitabında çok güzel bir noktaya değinmiş “Küçük adam, onlar senden de küçük adamlar. Çünkü, senin çaresizliğini kendi yaşantısından bilip, bu bilgiyle yine de seni daha da iyi, daha da sert ezmek için, epeyce bir küçüklük gerekir.”