Dünya kenti Antalya’da yaklaşık 10 gündür büyük bir yangın yaşanıyor.
Yangında kimi zaman öfkelendik, kimi zaman duygulandık.
Zaman zaman kızdık, bazen de alkış tuttuk.
Eleştirdik, yol gösterdik.
Öz eleştiri konusunda zayıfız.
Ancak sosyal medyada bir takipçim güzel bir yazı paylaşmış.
İlgimi çekti ve ders niteliğinde bir yazı olunca ben de sizinle paylaşmak istedim.
Keyifli okumalar.
“Pikniğe gidiyorsun ormanı yakıyorsun.
Sahile gidiyorsun çöpünü orada bırakıyorsun, adını duyduğun her kumsala, her tatil beldesine, her köye, her parka gidiyorsun çocuğunun altını değiştirdiğin bezini oraya atıyorsun.
İçtiğin biranın şişesini arkandan kim toplayacak sanıyorsun?
Yetmiyor pet şişeye işiyor sidikli çöpünü de her yere bırakıyorsun.
Nereye gitsek senin izlerini görüyoruz.
Her dağ başında, her deniz kıyısında, her doğal parkta, her doğal güzellikte.
Dünyanın en güzel, en özel, en eski tarihi eserlerine sahip olsak ne fayda, sen en mahrem mağaraların duvarlarına o saçma sapan adını yazıyorsun.
Üstüne başına bakınca insana benziyorsun ama ne yazık ki olamıyorsun.
Çocukların karınca yuvalarını bozuyor, bön bön bakıyorsun, sokak köpeğine taş atıyor sırıtıyorsun, kedinin yavrularını alıp ölümüne sebep oluyor iyi bir şey yapıyor sanıyorsun, kuşların yuvalarını dağıtıyor kıs kıs gülüyorsun, doğal yaşam parklarında soyları tükenmek üzere olan her canlıyı avlıyorsun, bir de fotoğrafını çekiyorsun.
Sonra bunları sosyal medyada paylaşıyorsun, buralardan bakılınca pek sosyal, pek afilli, pek modern, pek bilmem ne görünüyorum sanıyorsun.
Kendinden başka hiç bir şeyi düşünmüyorsun, yaşadığın gezegenin ve hatta oturduğun sokağın bile farkında değilsin.
Hatta kimi zaman kitap okuyormuş gibi bile yapıyorsun. Oysa sen ne okuduğunu anlayacak zekaya sahipsin, ne de dünyayı görecek gözlere.
Keşke hiç doğmamış olsan. Sensiz ne mutlu olurdu bu dünya.”
Olmasak,dünya daha iyi mi olurdu diye çok zaman düşünmüşümdür...Şifa kardeşim..