Turizmin başkenti Antalya’da bana göre en çok temizliğe dikkat etmeliyiz. Bu kentin her caddesi, her sokağı, her parkı, her kaldırımı tertemiz olmak zorunda. Antalya’nın temiz, pırıl pırıl olması ile görevli kurum başta Büyükşehir olmak üzere ilçe belediyeleridir. Temizlik konusunda bu kentte yaşayan herkesin de bir sorumluluğu olduğu unutulmamalıdır.
‘Bu görev belediyenin, gelsin temizlesin’ diye, elimize geçen her türlü çöpü ortalığa atarsak, temiz bir şehrimizin olmamasından da yakınmaya hakkımız olmaz.
Müslümanlığın ilk şartının da temizlik olduğu söylenir. Ama nedense bu temizlik işini bir türlü başaramıyoruz. Pislik, bahçemizden başlar. Oradan sokağa, caddeye ve nihayet parka kadar uzanır. Kağıtları buruşturur atarız. Kabuklu yemiş yer atarız. Poşet, şişe ve daha ne bulursak bulalım, kullanır ve çöp kutusu yerine her yere atarız. Arkasından da, ‘Belediyenin işi ne, temizlesin dursun’ diye bir de hava atarız. Böyle toplu yaşam olabilir mi?
Belediye tabii ki temizlik yapmak zorunda. Ama, bizler de bu kenti temiz tutmak zorundayız. Evet bazı istisnalar var. Onlar asla atıklarını yerlere atmıyor ve çöp kutusu arıyor. Ama genelimiz için bunu söyleyemiyorum.
‘Temizlik imandan gelir’ diye bir deyişimiz vardır. Aslan yatağından belli olurmuş. Antalya bizim yatağımız. Ne kadar temiz ve derli ve toplu olursa, o kadar rahat ve huzurlu yaşarız.
Belediye temizlesin, ama biz de temiz tutalım. Ülkemizde çevre politikalarında çevre eğitimine ilişkin düzenlemeler yeterli düzeyde mi? Çevre eğitimi ailede başlar. Aileden, sokaktan ve kitle iletişim araçlarından kazanılan bilgiler, okullarda verilen öğretim kadar önemlidir.