Allah, doğa olarak verebileceği her şeyi vermiş. Dağ, orman, deniz, tarım toprakları her şey var. Tarih boyunca kentin bu durumundan yararlanmak isteyen insanlar, kavimler, sanatçılar, zanaatkarlar da dünyada eşi ve benzeri olmayan eserler yapmış, bırakmışlar. 1980’li yıllardan itibaren de bir turizm hamlesi ile son sürat başlamış kentleşmeye. Ve dünyanın en güzel, en kaliteli turistik tesisleri inşa edilmiş. Kayak ve deniz keyfinin aynı mevsimde yaşandığı dünyadaki tek yer olmuş. Ama insanoğlunun gözü doymaz yapısı, rant ihtirası nedeniyle, doğa ve tarih harikaları arasında adeta bir betonkent meydana getirmiş. Son 20 yılda paranın alım gücü artınca da, hem ev hem de araba alanların sayısı iyice artmış. Sonucunda ranta kurban edilen Antalya’da yollar ve sokaklar yetmez hale gelmiş. İşte böyle bir manzarası olan Antalya’da yaşıyoruz. Kimine göre bir dünya kenti. Kimine göre de hala koca bir köy. Ama, neresinden bakarsanız bakın, bu kent bir marka. Dünyada en çok yabancı turist çeken kentler arasında. Yani, alıcısı çok. İklim açısından da öylesine uygun durumda ki. Son yıllarda turizm, tarım derken yavaş yavaş bir de sanayi kenti haline geliyor Antalya. İşte bu nedenlerden dolayı bu kent her gün sürekli göç alıyor. Antalya’nın çehresi 2030 yılında nasıl olacak? Aşırı göç beni endişelendiriyor. Göç demek, yeni binalar, okullar, hastaneler, yollar, ulaşım demek. Hızlı trenin hala Antalya’ya bağlanamamış olduğunu gördükçe daha çok endişeleniyorum. Batı ilçelerinin birisine Antalya’nın 3’üncü hava limanı yapılacaktı, günler günleri, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı yeni açıklama yok. Genel idarenin Antalya yatırımlarını hızlandırması gerekiyor. Antalya özel bir kenttir.