Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü görür. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı mermi yağmuru altındadırlar. Asker teğmene koşar ve “teğmenim” der, “fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?” “Delirdin mi” der gibi bakar teğmen, “Gitmeye değer mi? Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile. Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın.” Asker ısrar eder ve teğmen, “peki” der, “git o zaman.” İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaşır. Onu sırtına alır ve koşa koşa döner. Birlikte siperin içine yuvarlanırlar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene eder. Sonra onu sipere taşıyan arkadaşına döner, “Sana değmez, hayatını tehlikeye atmana değmez, demiştim. Bak bu zaten ölmüş” der. Asker, “Değdi teğmenim” diye cevap verir. Teğmen şaşırır, “Nasıl değdi? Bu adam ölmüş, görmüyor musun” diye sorar. “Gene de değdi komutanım” der asker, “Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim için.” Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarlar: “Geleceğini biliyordum” demişti arkadaşı. “Geleceğini biliyordum.” Biliyor musunuz, ne olursak olalım. Hangi işle uğraşırsak uğraşalım, kalbimizde “arkadaşlık” adında bir mucize vardır. Nasıl olduğunu veya nasıl başladığını anlamaz insan. Ama bu özel armağanı bilirsiniz. Ve arkadaşlığın Allah’ın en büyük armağanı olduğunu anlarsınız. Gerçekten de “arkadaşlar” çok nadide mücevherlerdir. Sizi gülümsetip başarmanız için cesaret verirler. Sizi dinlerler ve kalplerini size açmak isterler. İşte bir zamanlar “arkadaş” olan bugün farklı siyasi partilerde olanları şimdi ibretle izliyorum. Eminim onlar da birbirlerini aynı duygularla izliyordur. Diyorum ki dün birlikte olduklarınıza bugün sırt çeviriyor, arkadaşlığınızı hiçe sayıyorsunuz. Peki bugün birlikte olduklarınızla yarın ne olacak? Bunu hiç düşünüyor musunuz? Ben siyasetin böyle bir anlama geldiğini hiç sanmıyorum.