Antalya, 3 gündür son yılların en yoğun yağışıyla bir kez daha felaketi yaşadı. Daha doğrusu Antalya, neredeyse hemen her yağışta bir felaket yaşıyor. Geçtiğimiz yıllarda da böyle oldu. Sel olayları gerek altyapı eksiklerimizi, gerekse yanlış yerlerde yapılmış konut, iş yeri, turistik tesis ve seraların karşı karşıya olduğu riskleri bir kez daha göstermiştir. Doğal riskler göze alınmadan, geçmişte kullanılmayan bataklık gibi alanlarda konut ve sera kurulmasının engellenmemesi bu sorunları artırmaktadır. Herkesin şunu çok iyi bilmesini istiyorum; afetleri Allah, felaketleri insan yaratır. Biliyorsunuz, Türkiye’de son yıllardaki bütün yağışlar, sel felaketlerine dönüştü. Kentlere ve kıyı bölgelerine kadar yaşamı alt üst eden yağışlar, onlarca kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. Bu yörelerden biri de Antalya oldu. Seraları su bastı, birçok ev ve iş yeri sular altında kaldı. Köprüler yıkıldı, hayvanlar telef oldu. Ülkeyi ve yöreyi yöneten bütün yöneticiler kendilerine siyasi rant sağlamak için, eskiden kullanılmayan bataklıklarda, suların doğal akış yollarında, su birikim havzalarında konut ve sera kurulmasına izin verdiler. Bununla da kalmadılar, yerleşim yerlerini plansız ve çarpık kentleşmeye, politikasızlığa terk ettiler. Altyapıyı yapmadan imara açtılar. Gözü doymaz insanoğlu da buralara riskleri düşünmeden ev yaptı, iş yeri açtı, bina dikti, sera kurdu. Sonuç? Yıkım, can kaybı, acı, hüzün, kısaca felaket. Plansız ve düzensiz kentleşme. Tarım arazileri üzerine yerleşim planlarının uygulanması, orman alanlarının yok edilmesi, dere yataklarına ve kıyılara bilinçsizce yapılan müdahaleler. Kim yapıyor bunları? Merkezi ve yerel yöneticiler. Kim istiyor bunları? Siz, biz yani insanoğlu. Sonunda ne oluyor? Yağışlar maalesef can, mal ve toprak kayıplarına neden olan sel felaketlerine dönüşüyor. Hadi söyleyin bakalım felaketi kim yaratıyormuş? Peki, yaşanan felaketlerden ders alıyor muyuz? Riskleri düşünüyor muyuz? Hiç sanmıyorum. Alsaydık eğer, her yağmurda aynı felaketleri yaşar mıydık hiç? Maalesef, böyle geldik, böyle de göçüyoruz işte.