Önce sürücülerden başlayalım. Kırmızı ışıkta bekliyorsunuz. Dünyanın bütün yükü üstünüze çökmüş gibisiniz. Dalgın bir vaziyette yeşil ışığın yanmasını bekliyorsunuz. Ve yeşil yanıyor. Yanıyor, ama siz görmüyorsunuz. Çünkü gözünüz ışıkta da olsa beyniniz onu delmiş ve çok uzak bir yerlere gitmiş bile. Bir anda bir sürü korna sesi ile kendinize geliyor ve aceleyle gaza basıyorsunuz. Bu arada arkalardan gelen bazı sürücüler yanınızdan geçerken ana avrat bir şeyler söyleyip hızla yanınızdan geçip gidiyor. İçlerinden bu küfür işini ileri götürüp dövmeye kalkışanlar falan da oluyor tabii. En küçük bir hoşgörü belirtisi gösteren bile yok. Oysa, aynı şey onların da başına ya gelmiştir ya gelecektir. Neyse yola çıktınız ilerliyorsunuz. Ya ara sokaktan ya da yol kenarında park etmiş bir araç hızla önünüze kırıyor direksiyonu. Eğer soğukkanlı olmasanız, eğer siz de sinirlenenlerden biri olsanız kaza kaçınılmaz. Bu arada şehir içinde mal taşıyan kamyonetler ile yolcu taşıyan otobüsler var. Zaten normalden genişler. Trafikte araçların arasında bir slalom yapıyor ki, olacak şey değil. Araç kendisinin olmadığı için, arabası çizilmiş, vurmuş, kırılmış umurunda değil. Korna çalıp, “ne yapıyorsun sen böyle” dercesine uyardığınızda da elini şöyle ileriye doğru silkeleyerek, “hadi lan” yapıyor. O yolda ilerleyen ve tehlikeye soktuğu araçlar ile o araçların içinde bulunan genci, yaşlısı, kadını, erkeği, hastası hiç umurunda değil. Oysa, aynı şey bir gün kendisini de çileden çıkarabilir. Bir yaya geçidine geldiğinizde trafik lambası olsun olmasın, yayaların ışıklara pek uymadığına şahit oluyorsunuz. Trafik kuralları önceliği yayalara tanıyor. Ama herhalde araçlara yeşil yanarken değil. Adam ya da kadın kendisine yasak olan ışıkta karşıya geçmeye çalışıyor. Bu arada geçme hakkı kendisinde olan araç uyarmak için korna çaldığında da, “acelen ne be herif, bi saniye beklesene” diye çıkışıyor. Peki bu arada araç yayaya vurursa kim suçlu? Hadi karar verin bakalım. Ölmese bile bir yeri mutlaka ya kırılır, ya ezilir. İkisi de kötü. “Dayılık” etmenin alemi var mı? Aslında insanların çıldırmışlık hallerini sadece trafikteki birkaç olayla sınırlamak tabii ki mümkün değil. Son yıllarda her yaştan insanda, hemen her yer ve ortamda bu hal var. İstisnalar dışında bütün insanlar, göstermesi gereken normal davranışlarını neredeyse unuttular. Aşırı kızgınlık. Şiddet eğilimleri. Tahammülsüzlük. Hoşgörüsüzlük ve saygısızlık. Herkesi etkisi altına almış ve götürüyor. Bakıyorsunuz bu durumdan kurtulmak isteyen, bunun için gayret gösteren de yok. “Peki, bu insanlar sokakta böyle ise acaba evlerinde nasıllar” diye düşünüyorsunuz. Ve ister istemez aklınıza şiddet araştırmaları geliyor. Sonunda şiddet mağduru olarak ortaya çıkanların sokakta şiddet gösterisi yapanlar olduğunu görüyorsunuz. Oysa şiddete şiddetle karşılık vermek, bir başka şiddeti davet etmek anlamına gelir. Kızgınlığa kızgınlık. Saygısızlığa saygısızlık. Hoşgörüsüzlüğe hoşgörüsüzlük göstermekle hiç kimse kimseye üstünlük sağlayamaz. Tatmin de etmez. İnsanoğlu bunu düşünemeyecek kadar çıldırmış olmamalı. Biraz kendinizi kontrol etseniz. Saygı gösterseniz, sevseniz, hoşgörülü olsanız. Aynı şekilde karşılık göreceksiniz. Her şeyi deniyorsunuz. Bir de bunu deneyin. Size zarar veren, sizi insanlığınızdan uzaklaştıran o çıldırmışlık halinizden nasıl kurtulduğunuzu hayretle izleyeceksiniz. Bu da sizi huzura ve mutluluğa taşıyacaktır.