Anadolu, tarihin henüz yazılmaya başlanmadığı devirlerden günümüze kadar, onlarca, belki de yüzlerce uygarlığın ev sahipliğini yapmıştır. Bütün bu medeniyetleri ortaya koyan toplumlar kendileri yok olup giderlerken, geride adeta adımlarının izleri gibi eserlerini bırakmışlardır. Onların izlerine sahip çıkmak ise bizlere kalmıştır. Bir ülke üzerinde var olan tarihi eserler kime ve hangi medeniyete ait olursa olsun, topyekün bütün insanların koruması gereken değerler olup onların korunması, herkesin üzerine düşen bir insanlık görevidir. Fakat ne acıdır ki, bir kısım topluluklar kendisine ait olmayan sanat eserlerini ve medeniyet izlerini ‘barbarca’ yok etmek için, büyük gayret göstermişlerdir. Dönüp geriye bakıldığında tarihin sayfaları böyle olaylarla doludur. Ülkelerin tarihi yok etme girişimleri hala devam ediyor. Bir de tarihi eserleri birtakım yazılar kazıyarak tahrip edenler var ki, en fazla da bizim ülkelimizde yaşanıyor sanırım. Sadece tarihi ören yerleri ve yapılar değil, milyonlarca yılda oluşmuş mağaralarımızın duvarlarına, sarkıtlarına bile isim ve benzeri yazılar yazılmak suretiyle tahrip ediliyor. Geçen hafta Antalya’nın simgesi tarihi Üç Kapılar’ın duvarlarına yazılan ‘aşk’ yazılarını buna son örnek olarak gösterebilirim. Geçtiğimiz gün de o yazılar büyük bir titizlikle temizlendi. Eski eserlerin korunabilmesi için neyi, nasıl ve niçin korumamız gerektiğini bilmek zorundayız. Niçin korumamız gerektiğini artık belli bir kesim bilmekte ise de bilinçlenmenin bütün halkımıza yayılması için geniş kapsamlı bir eğitim kampanyası açmalıyız. Eğitimin yalnız bilgi yükleyen bir sistem değil kültür de veren bir düşünce ile planlanması ve belki de ilkokuldan başlaması gerekir. İlkokuldan yüksek okullara kadar her düzeydeki okullarda bu konu anlatılmalıdır. Kültür varlıklarımızı sevmezsek onları koruyamayız.