Her şey geçtiğimizin yılın son günlerinde başladı. Çin’de ortaya çıkan koronavirüs hastalığı hızlı bir şekilde tüm dünyaya yayılarak sadece sağlık alanında değil ekonomik, kültürel ve toplumsal olmak üzere hayatın her alanında önemli değişikliklere yol açtı. Özellikle salgının yayılmasını önlemek için gerekli olan, sosyal mesafeyi korumak amacıyla gerçekleştirilen sokağa çıkma yasakları ve ‘evde kal’ çağrıları salgının hayatımıza getirdiği önemli değişikliklerden bazıları. Salgının toplumun tamamında yarattığı etkilerin yanı sıra belirli bir yaş üzerindeki bireyler açısından daha büyük bir risk oluşturduğuyla ilgili sonuçlar, nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan yaşlılar açısından oldukça ciddi sorunlara neden oldu. 65 yaş üzeri bireyler için sokağa çıkma yasağı getirildi. Ancak yaşlıların sosyal izolasyonunu sağlayarak virüsün onlara bulaşmasını engellemek ve aslında ülke genelinde vaka sayısının artmasını önleyebilmek amacıyla alınan tedbir, kısa sürede yaşlılara yönelik ayrımcı muamelenin ve sosyal dışlanmanın artmasına yol açtı. Teknolojinin etkisiyle kısa sürede yayılan, toplumdaki yaşlı bireyleri rencide ederek itibarsızlaştıran çok sayıda video, görsel vb. paylaşımlar yapıldı. Özellikle Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya araçlarının etkisiyle yaşanan her şey daha görünür hale geldi, yaşlılara karşı genç kuşak tarafından bir nefret dili oluşmaya başladı. Yaşlılarla genç kuşak arasındaki ilişkinin ne kadar hasar gördüğü ve bundan sonra nasıl devam edeceği ise salgından sonra uzun vadede gözlemlenebilecek diye düşünüyorum. Çok sık olmasa da dışarıya çıkıyorum, yaşlılar şehir merkezinde trafiğin kapalı olduğu yerlerde vakit geçiriyorlar. Saat Kulesi ve çevresi, kapalı Şarampol yolu, Cumhuriyet Meydanı çevresi en çok tercih ettikleri yerler. Yürüyüş yapan gençler yaşlılardan uzak duruyorlar. Sosyal mesafe açısından iyi bir yaklaşım olsa da bu konuda endişelerim var.