Artık son 50 yılı konuşmakta zorlanıyoruz.
Kaldı ki son 15 yılda şehrimizdeki baş döndüren modernizasyon ve değişime yetişmek neredeyse imkansız. Her şey hızla yer değiştiriyor.
Bir bakıyorsunuz pamuk tarlasının bulunduğu yerden başka bir ilçeye ve şehre yol geçiyor. Sabah uyandığınızda pencereden baktığınızda sürekli gördüğünüz portakal ve turunç ağacı yok olmuş, yerine yüksek binaların temellerinin atıldığına şahit olabiliyorsunuz. Bundan sonra koruyabildiğimiz kadar bizi anlatan ne varsa korumaya almış durumdayız.
Antalya’nın Büyükşehir havasından çıkıp metropolleşen bir şehir havasına girildiğini özellikle son 3 yıldaki yatırımlar sanırım tanımlamayı yapmaktadır.
Kavşaklar, yeni yollar, köprüler, dev projeler, yeni havaalanları…
Daha nice büyük ve irili ufaklı hizmetler.
İstanbul’un, Ankara’nın metropol şehir kimliği diye söylenen yapısı artık Antalya için de mümkün olmaya başladı.
Antalya ulaşımdan, kültür sanata, turizmden, büyüyen ve gelişen ekonomisine kadar artık ülkemizin metropol şehir dediklerimiz kentler ile her yönü ile yarışır hale gelmeye başladı. Organize sanayi bölgemizdeki üretim, tarımdaki gücümüz ve diğer sektörlerdeki yükselişimiz adım adım Antalya’yı metropol şehirler kimliğine girilmesine katkı vermektedir. Metropolleşmek ne kadar iyi ne kadar kötü? Diye değerlendirmede bulunma düşüncesi her ne kadar da göreceli bir durum ortaya çıkartsa da Antalya’nın aslında 1990’lı yıllardan sonra turizmde yakaladığı rüzgar ile metropol kimliğini çok önceden yakalamış olması gerekiyordu. Her şeyin bir zamanı vardır.
İşte o zaman da bugün hizmetlerini aldığımız yatırımlar, görmek istediklerimiz ve dokunduklarımızdır. Emeği geçenlere, Antalya’yı taşra kimliğinden kurtaran her bir yatırım ve şehir hizmetkarlarına yürekten teşekkür ediyoruz