Ömer Hayyam… Bugün, bu yazıyı okumadan evvel gözlerimizi kapatıp bu ismin bize ne çağrıştırdığını, onu hangi sıfatıyla tanıdığımızı düşünmenizi rica ediyorum.
Polimat, astronom, tarihçi, filozof, matematikçiydi. Ha bir de takdire şayan bir şairdi.
Biz bugün kendisini hala şair kişiliğiyle hatırlıyoruz. Fakat kendisini zihnimizde resmettiğimiz hali, buradaki asıl kırılma noktası. Hala büyük bir kesime göre kendisi “ayyaş bir dinsiz.”
Neden biz bu kadar önemli bir insana bir etiket yapıştırıp öyle değerlendirmişiz kendisini?
Aslında, yaşadığı çağda yapılan yargılamaları anlamak çok da güç değil. Kendisi 1048-1131 yılları arasında yaşamış. Fakat biz bugün hala kendisini nasıl aynı yargılamalarla değerlendirebiliriz, bütün bilime ve sanata olan katkılarına rağmen, anlamak çok güç.
Ömer Hayyam’ı, yaşadığı çağda anlaşılmamış bu dâhiyi, biz 21. yüzyılın ışığı altında, sahiden ne kadar anlayabilmişiz?
Ömer Hayyam’ın esasında kendisine ait bir el yazması yok. Kendisine atfedilen birçok alıntı gerçekten onun mu, tartışmaya açık. Yaşadığı dönemde ve sonrasında biraz muhalif yazılar yazan herkes yazdıklarını kendisine atfetmiş mesela. Bugün hala, edebi dörtlükler yazıp kendisine ait gösterilen yeni yazılar ortaya çıkmakta. Fakat biz, kendisinin bile yazdığı kesin olmayan, birçoğunun anlamının bu kadar derin olduğu bu rubaileri onu karalamak için kullanabilen insanlar görüyoruz.
Ömer Hayyam, burada sadece bir örnek. Tarihte Ömer Hayyamların hiçbir zaman sonu gelmemiş. Gelecekte gelir mi? Bu da muallak. Yakın tarih, Ahmet Kaya, Zeki Müren, Fazıl Say, Nazım Hikmet gibi örneklerle dolup taşıyor. Bu kadar önemli olan şahsiyetlerin, yaptıklarının hiçbir önemi yok mu düşünceleri bizimle uyuşmuyor diye?
Bugün hala tıkanıp kalmış olan ilerlememizin bir destekçisi de kurtulamadığımız bu fikirlerimizdir.
Düşünmek ne zaman suç olmaktan çıkarsa, o gün düzelecek her şey.