Öğretmenler hayatımızın yol haritalarıdır. Hayat yolumuzu onlar sayesinde daha iyi çizer ve yine onlar sayesinde bu yolda ilerleriz. Öğrencilerini daha güzel yarınlara hazırlamak, onlara sevgiyi, saygıyı, ahlakı aşılamak, ışık saçan, aydın, kendinden emin, mutlu bireyler olmalarını sağlayacaktır. O ışıklar ki binlerce öğrencinin yolunu aydınlatır, karanlık dünyasını aydınlığa boğar.
Ülkemizde, hepimizin bildiği gibi, Öğretmenler Günü her yıl 24 Kasım’da kutlanıyor.
Öğretmen; toplumun eğitim hedefleri doğrultusunda bireylere eğitim ve öğretim sunmakla görevli kişiye verilen unvan. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde, ‘mesleği bilgi öğretmek olan kimse’ olarak tanımlanıyor.
Benim için ise çocuklarımızın ışığı, geleceğimizi aydınlatan, en temel öğretilere kadar sunan birer anne, baba, fedakar bireydir.
Öğrenmek, öğrenme çabası kutsaldır.
Öğretmenler, sabırlıdır. Sevgisi ve özverisi ile öğrencinin yolunu aydınlatır.
Bir bireyin maddi ve manevi bütün başarıları ile övünebilecek hayatında iki unsur vardır. Biri ailesi biri de öğretmenidir. Öğretmen kişi için o kadar kutsaldır ki, o kişi hayatının her safhasında, elde ettiği her başarıda kişinin kendisi ile beraber gururlanacak ve onunla onur duyacaktır.
Her insan gibi benimde hayatında değerli öğretmen ilkokul öğretmenim Mustafa Aralık'tır. Şehit Cesur İlköğretim Okulu İzmir'de en tepe noktasında olan okuldu. Rüzgârı ile meşhur okulda "Günaydın çocuklar" dediğinde kanat takıp uçacak hale gelirdik. Bu kadar mı naif ve kibar olurdu bir eğitimci... 40 kişilik sınıflarda üçerli, dörderli oturur sığardık o sıralara. Pür dikkat dinler, vereceği her bilgiyi hafızamıza kazırdık. Çıt çıkmazdı, ne sessiz saygılı çocuklardık. Teneffüs arasında dolabında bitmeyen yufka ekmeğini yanında Kars kaşarı ile her bir öğrencisine dağıtır ve bizlere paylaşmayı, kardeşçe yaşamayı, kolayca kaynaşmayı aşılardı. Üçüncü sınıfın sonunda tayini çıktı. Tüm okul tören ve çicek ile yolculadık. O gün en değerli öğretmenimin gitmesi beni derinden etkiledi. Ardından Kemal Kahraman öğretmenimiz geldi. Bir kişi ödevini yapmazsa tüm sınıf sıra dayağından geçerdi. Tüm sınıf tahtaya çıkar, son zil sesini duyduğumuzda onlarca azardan sonra evlerimize dağılırdık. Bir gün bir arkadaşım ödev yapmadan gelmiş, elektrikler kesik olduğundan ben sokak lambasının altında ödevimi yapmıştım. Ödev kontrolünde ortaya çıktı, tekrar cetvel ile hepimizi sıra dayağından geçirirken sıra bana geldiğinde "Ama ben yaptım öğretmenim." dedim, beni tahtaya çıkardı ve bir tokat attı. Sonrasını hatırlamıyorum. Arkadaşlarım beni eve taşımışlar, 3 gün hiçbir şey hatırlamadım. Kafamı duvara vurmuşum. Yaşadığım o tramvayı bunca yıl geçmesine rağmen unutamıyorum. Bizim dönemde öğretmenlere müthiş saygı vardı. Öğretmen kutsaldı, biz öyle bildik. Birkaç yıl sonra Kemal öğretmenin görevden alındığını duydum, inanır mısınız? Hiç üzülmedim.
Büyük özveri ile ve güzel yüreğinizle pırıl pırıl insanlar yetiştiren öğretmenlerimiz, siz her zaman en iyisine layıksınız. İyi ki varsınız.
"Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum." -Hz. Ali