Ülkemiz son günlerde çocuklara yönelik şiddet, cinsel istismar haberleri ile yıkılıyor.
Bizlere emanet geleceğimiz, evlatlarımız, minicik, savunmasız, ebeveynlerine muhtaç canlarımızı korumak ve onlara sahip çıkmak zorundayız. Toplum olarak çok acılar çektik.
85 milyon olarak gözümüz TV haberlerinden gelecek haberi bekliyor. Örneğin Narin'in katili kim? Bir arpa boyu yol alınamadı. Narin'e ne oldu?
8 yaşında küçücük bedeni ne travmalar yaşadı da ağzında tek bir dişi kalmamış olarak bulundu? Duyduklarım yüreğimde derin acılara sebep oldu.
"Vahşetin, acımasızlığın, cinayetin coğrafyası yoktur" demiş Zülfü Livaneli.
Diyarbakır kadim bir şehirdir.
Tavşantepe Diyarbakır'ın bir mezrası. Kapalı, tutucu, suskun bir yer.
Malkara ise Trakya'nın bir kasabası. Neşeli, liberal, hareketli, dışa açık bir yerleşim yeri. İşte orada yaşıyordu Sıla bebek. Cinsel istismara uğradı. Yoğun bakıma zor yetiştirildi. Bilinçli bir doktor tarafından nelere maruz kaldığı anlaşıldı. İki suç da iğrenç, mide bulandırıcı.
İnsanlık dışı bu iğrençliğin, alçaklığın, hayat tarzı, geleneği, göreneği, kültürü, aşireti ve savunması yoktur. Şiddetin ırkı, dini, dili olamaz.
Peki çocuklara cinsel istismar ve şiddet neden bu kadar ileri seviyede? Bu suçun, uygulamaların gözden geçirilmesi, düzenli denetimin yapılması, ceza indirimlerinin kalkması, şiddetten hayatta kalanların haklarının korunduğu, sosyal desteğe ulaşabildiği bir yapının sağlanması ile ortadan kalkacağına inanıyorum.
Peki ne eksik?
Zira ülkenin geleceği çocuklarımızın içinde bulundukları durum ortada.
Dilerim insanlar İNSAN olur.
Umarım bu yaşananlar toplum olarak yaşayacağımız son acımızdır. Geleceğimiz olan çocuklarımızın huzurunun, refahının, barışının, neşesinin, oyununun ve oyuncaklarının bol olduğu bir dünya içinde yaşamalarını diliyorum.