‘El elin ölüsüne gülerek ağlar’ demiş atalar.
Bazı yörelerde de ‘El elin nesine, gülerek gider yasına’ diye söylenir bu özlü söz…
Bir kimsenin acısının, elin, yani akrabalık bağı olmayanların umurunda olmadığı, bu acı ile ilgilenir görünse bile içinde acı duymadığını, keyfini bozmadığını anlatır bu sözler...
Peki gerçekten de böyle midir?
İstisnalar olsa da maalesef bu hep böyledir ve böyle olmuştur...
Hatta ben daha ileriye götüreyim, günümüzde bu riyayı artık sadece el de yapmıyor. Birinci derecede yakın akrabalarınız da benzer tavırlar sergiliyor…
Geçen bir tanıdık anlattı. Babaannesi ölmüş. Büyük üzüntü, yas var evde. Taziyeye gelen gidenler oluyor haliyle. Derken amcası da gelmiş ilk gün. Bir iki saat oturduktan sonra gitmiş. Sonrasını şöyle anlatıyor o tanıdık; “..Ertesi gün oldu amcam ve ailesi ortada yok. Sonraki, sonraki günlerde de. Şaşırdık. Sonuçta ölen onun da babası. En azından 1 hafta bizde kalır, taziyeye gelen gideni karşılar diye ummuştuk. Sonradan öğrendik ki babama küsmüş. Küsme nedeni ise evlere şenlik. Babam, o ilk geldiği gün onunla sohbet etmemiş, ilgilenmemiş…”
Gerçekten de evlere şenlik bir gerekçe.
Böyle çok örnek var.
Ola ki bir sıkıntıya düştünüz. İçiniz şişti. Birileriyle paylaşmak istersiniz. Sonuçta insanız. Yapacağınız ilk şey bunu önce en yakınınızdakilerle paylaşmak olur değil mi?
Sonuçta en yakınınız, akrabanız, canınız ciğeriniz. Sizin sıkıntınıza ortak olabileceğini, maddi manevi destek vereceğini umarsınız. Heyhat, bırakın destek olmayı, sizi doğduğunuza pişman ederler. Paylaştığınız sıkıntıları öncelikle ve hızlı bir şekilde tüm sülaleye yayarlar. Üstelik bunu yaparken de sizi yerden yere vururlar. Ne beceriksizliğiniz kalır, ne aptallığınız, ne işbilmezliğiniz…
Ha, diyelim ki bundan ağzınız çok yandı ve hiçbir yakınınızla hiçbir şeyi paylaşmıyorsunuz. Bu sefer de duyduklarında (tabi siz sorununuzu çözdükten sonra) sitem ederler. “Yahu biz akraba değil miyiz, niye bizim haberimiz olmuyor” diye…
Yani sözün kısası yalan, riya, samimiyetsizlik almış başını yürümüş. Koca bir topluluk içinde her birimiz yalnız, yapayalnız kalmışız haberimiz yok. ‘Akrabanın yaptığını akrep yapmaz’ denmiş daha ötesi var mı ?
‘Her koyun kendi bacağından asılır’ derler ya tam da öyle olmuşuz. Bize el uzatsın diye ‘Hızır’ı bekliyoruz. Aslında birkaç iyi insan kalmış aramızda, mum ışığında onları arıyoruz…
Bazen çıkıyor karşımıza umutlarımızı yeniden yeşertiyor, kimi zaman da bulamıyor ve karardıkça kararıyoruz…
Birbirine yardım için yarışan, komşusu açken tok yatmayan/yatamayan o insanlarımız nereye gitti? Sözün senet kabul edildiği, insanların vicdanıyla hareket ettiği o güzide toplum nasıl bu kadar hızlı örselendi, yok edildi?
Yazık hem de çok yazık…