Bir evde mali sıkıntılar baş göstermişse o evde huzur kaçmış demektir. Keza bir ülkenin ekonomik sorunları ileri safhalara ulaşmışsa o ülkede de huzurdan bahsetmek mümkün değildir. Yani her şeyin başı para…
Türkiye son yıllarda hemen her alanda ciddi bir atılım içerisine girdi. Birçok şey yapıldı/yapılıyor. Bunları inkar etmek nankörlük olur. Ancak ülkemiz ne yazık ki hala milli gelirin dengesiz, düzensiz dağıldığı ülkeler arasında yer alıyor. Yapılan araştırmalara göre; nüfusun yüzde 20’si milli gelirin ancak yüzde 5.2’sinden pay alırken, bunu izleyen orta gelirliler grubunda birinci, ikinci ve üçüncü basamaklarda yer alan yüzde 20’lik gruplar ise sırasıyla yüzde 9.6, yüzde 14, yüzde 21 oranlarında milli gelire ortak oluyor.
Milli gelirin eşit, dengeli, düzenli biçimde dağılmaması ise ülkemizde çok zengin ‘mutlu azınlık’ ile az gelirli ‘mutsuz çoğunluk’ arasındaki uçurumu her geçen gün biraz daha fazla derinleştiriyor. Bu da, enflasyonun ve işsizliğin artmasına, toplumsal kargaşaya, çalkantı ve çatışmalara yol açıyor.
Dedim ya, sorun temelde, ailede başlıyor. Ailenin/bireyin ekonomisi onun toplumdaki durumunu, rolünü belirleyen en önemli etken…
Yine yapılan araştırmalar gösteriyor ki, ekonomik durumu düşük ve yetersiz olan aileler/bireyler zorlanmaya son derece açık. Beslenme ve barınma gibi temel gereksinimlerini dahi karşılamakta zorlananların öncelikle ruh sağlıkları hızla bozuluyor. Son yıllarda zaman zaman hepimiz toplumdaki gerginlikten filan yakınırız ya, bana göre bunun en önemli nedenlerinden birisi ekonomi…
Ailesini geçindiremeyen, ‘yarın’ endişesini dibine kadar yaşayan birey sokakta patlamaya hazır dinamit gibi dolaşıyor. Fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerden çıkan tartışmaların, kavgaların temelinde emin olun bu yatıyor. Ülkemizde resmi kayıtlı 4 milyonu aşkın işsizin 1 milyondan daha fazlası üniversite mezunu. Düşünsenize bu gençlerin, ailelerinin psikolojisini…
Ekonomik darlık, terörün, anarşinin hortlamasında da birinci etkendir kuşkusuz. Şöyle düşünün; Refah içinde yaşayan, geçim derdi olmayan, yarın endişesi bulunmayan bir insan sonu ölümle noktalanacak bir maceraya kendini atar mı?
Kendini bilinmeze sürükler mi? Atmaz ve sürüklemez elbet. Öyleyse bu ülkenin birinci sorunu ekonomidir. Ülkeyi yönetenlerin birinci önceliği ekonomiyi düzeltmek olmalıdır. Başta da vurguladığım gibi iyi şeylerin yapılmadığını söylemek nankörlük olur. İyi şeyler elbette yapılıyor ancak yetersiz. Ekonomik bir iyileşmeden bahsedildiğinde bunu sokaktaki vatandaş bizzat hissetmelidir. Vatandaşın cebine, mutfağına yansımalıdır. Her geçen gün safları biraz daha sıklaşan işsiz ordusuna çare bulunmalı, üretimi destekleyici, artırıcı adımlarla yüzbinlerce üniversite mezunu işsiz için istihdam alanları yaratılmalıdır.