YAZMAKLA OLMUYOR 

31 Mart Yerel Seçimleri ardından iktidar partisi AK Parti’nin aldığı sonuç, çeşitli parti kademelerinde değerlendirilirken en çarpıcı değerlendirme MYK toplantısında Sn. Cumhurbaşkanımızdan geldi. “Ortada sadece oy kaybı değil, kan ve ruh kaybı da olduğu görülüyor.” ifadesi bizzat ona aittir. 
Cumhurbaşkanı, kendisi dahil AK Parti yönetiminde yer alan kimsenin 31 Mart seçim sonuçlarının sorumluluğundan kaçamayacağını, oy kayıplarının tek bir soruna ve tek bir başlığa indirilemeyeceğini, bunun kolaycılık olacağını ve nerede eksik, hata, kasıt ya da ihanet varsa üzerine gitmenin boyunlarının borcu olduğunu belirtiyor. Sn. Cumhurbaşkanı vatandaşlardan gelen şikâyetlerin parti yönetimi, il, ilçe, belde teşkilatları, belediye başkanları, milletvekilleri ve bürokraside görülmeye başlanan olumsuz tutumlardan kurtulmanın ve onunla mücadele edilmesinin öneminden bahsediyor. Sn. Erdoğan'dan mesaj net: 22 yıllık zorlu mücadelenin heder edilmesine izin verilmeyecektir. 
Bu yazdığım son satır bizim bu yazımızın ana konusunu oluşturuyor. “Bürokraside görülmeye başlanan olumsuz tutumlar...”   Yeni değil nice zamandır, kamu kuruluşları ile ilgili yazılarımız bu köşeden sizlere ulaşıyor.  Gerek Milli Eğitim, en çok da sağlık teşkilatı ile ilgili yazılarımızla ahvali dikkatinize sunan bir kardeşinizim. AK Parti hükümetlerinin vatandaşa yansıyan en önemli icraat noktası olan hastaneler ve Sağlık İl Müdürlüğünde yaşanan olumsuzluklar sık sık buradan dile getiriliyor, eleştiriliyor ve ilgililerin dikkatine sunuluyor. 
Vatandaşa hizmet edecek kadroların atamalarında ehliyet ve liyakat kriterlerinin çalıştırılmadığı, siyaseten karar vericilerin, il yönetiminin, milletvekillerinin gerekli hassasiyeti göstermek yerine adeta birbirlerine düşercesine, hatta temel ilkelerle çatışırcasına kendi adamlarını, kendi listelerini nasıl dayattığını, daha düne kadar yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Ve hatta Destek Hizmetleri Başkanlığı gibi önemli bir birime dahi daha başkan atanamadığını yaşadık, yaşıyoruz. 
Kurum hayrına bir katkısı olmayan, koltuk ısıtmaktan başka mahareti bulunmayan, personel düzenlemesini dahi beceremeyen, paranoid saplantılar dahilinde söylediği sözün nereye gittiğinin dahi farkında olmayan, her devrin adamı, karıştırma ve mikser işlerinde mahir, her türlü taklayı atmakta usta, kendi adamları için her türlü numarayı çevirebilecek bir kuklacı, yani vazifelerini ifa etmek yerine, yerinde “küllenmeye” devam eden duyarsız ve etkisiz ama görevde kalma uğruna çalmadık kapı bırakmayacak kadar da aktif ve heveskâr birini, abileri himaye ederek neredeyse il müdürü yapıyorlardı. Çok af edersiniz!.. Sinek küçüktür ama mide bulandırır. Örneğin bir vekil efendinin olmazsa olmazı ve referansı olarak karşımıza çıkan, üstelik uçkuru düşük, ağzı gevşek, müptezel, kifayetsiz ve muhteris, kerameti kendindenmenkul birinin “vazgeçilemez” olarak nasıl dayatıldığına, koltuk-makam devamı için nasıl çabalandığına, nasıl gayretler içine girildiğine şahit olduk. 
Şehir Hastanesi ve diğer hastanelerde aksayan işlere sebep gösterilen, hastanelerle iletişimde kibir abidesi tavırları ve üsttenci yaklaşımıyla sıkıntılar yaşatan, sahaya verdiği talimatlarla iş bilmezliği konusunda eleştirilerin odağında olan Kamu Hastaneleri Başkanını bile değiştirip yerine başka birinin getirilemediğini görüyoruz. Allah aşkına Şehir Hastanesinin açıl/a/mama rezaletinin baş sorumlusu bu zatı muhterem değil miydi? 126 milyon TL’lik bir alımın nasıl çar çur edildiği ve hala alınan malzemelerin şartnamelere uyup uymadığının tespitinin dahi yapılmadığı dillendiriliyor. Tüm bu süreçte 3 müdür eskiten, işinden çok egosu ile nam yapmış, dediğim dedik, çalığım düdük, Kamu Başkanlığının beceriksiz, basiretsiz öngörüsüz, yönetiminin; kamunun insan kaynağını nasıl heba ettiğini daha dün yaşadık. 
Antalya’daki hastanelerin poliklinik yoğunluğu ortadayken, MHRS’de randevu gün sayısı zirve yapmışken, hele kış aylarında salgınlar artmışken, yoğun bakım üniteleri, acil servisler dolup taşarken, görüntüleme hizmetlerinde ayı geçen randevular gündemdeyken, yoğunluk nedeni ile hasta-doktor ilişkileri had safhada gerilmişken, onlarca özellikli birim doktorumuz, yüzlerce personel, aylarca “günü belli olmayan açılışa” hasta kabulüne oturarak gün saymıştı. Bu beceriksizliğe sebep olanlar utanır mı bilinmez?… 
Müdürlüğün taşınma fiyaskosu ise tam bir garabet. Aylardır oradan oraya taşınıyor müdürlük birimleri. Bakan Yrd. ve Vali beyin talimatları neticesinde başlayan taşınma süreci adeta bir keşmekeşe dönüşmüş durumdadır. Başkanlıklara bağlı birimler dağılan tespih taneleri gibi. Bazı birimler ve başkanlıklar bayram sonrası yeniden taşınmaya hazırlanıyormuş. Her bir taşınmanın milyon liralara mal olması bir yana, çalışan personelin moral motivasyonu da çökmüş durumda. Yapılan bunca sağlık tesisi yatırımına rağmen kendine bir yönetim binası yapmayı beceremeyen bir sağlık yönetiminden bahsediyoruz. Bu ayıp ilimizin sayın sağlık yöneticilerine yeter de artar bile… 
Depreme dayanıklı olmadığı bilinen ve yıkım kararı olan Antalya Atatürk Devlet Hastanesinin Şehir Hastanesine taşınmasının da gündemde olduğu ifade ediliyor. Bakalım bu süreçte, müdürlüğün taşınma meselesinde olduğu gibi bir keşmekeşe dönüşür mü? Bekleyip göreceğiz. Atatürk Devlet Hastanesi Başhekiminin de Kepez Devlet Hastanesi Başhekimliği için nabız yokladığı ifade edilirken AK Parti Döşemealtı Belediye Başkan Adayı Sn. Ramazan Gürkan’ın akıbeti ne olacaktır. 
Sloganlara “Başlasın Yeni Türkiye Yüzyılı” yazmakla olmuyormuş; Plan, program, öngörü, çalışmak ve adam gibi adamları, adanmışları, işinin ehli, şaibesi olmayan insanları ilgili makamlara getirmekle oluyor. Hep söylenen ama yapılmayan ehliyet, emniyet ve liyakat kriterlerini çalıştırmakla oluyor. Bu kriterler çalışmayınca olan, dibe vuran kurumlara, aksayan hizmetlere, 22 yıllık emeğe ve davaya, dolayısıyla ve ziyadesiyle vatandaşa oluyor.