Yeri geldi yazalım
Bir profesör..
Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın.
Yaptığımız haberlerle çok mu canını yakıyoruz sevgili başkan.
Karşındaki gazetecilerin gözünün içine baka baka yalan söylüyorsun. “Hasmane” ve “Düşmanca” tavrını sürdürüyorsun. Tıpkı iki yıldır bir çok ortamda yaptığın gibi. Daha bir çok yalanın gibi son derece rahatsın. CHP’yi bu yalanlarında Antalya’da batırdın, ancak devam etmekte kararlısın. Sen bilirsin.
Sevgili okurlar, bu ithamlar ile ilgili seçimden önce bir söz vermiştim. Yeri geldikçe, merak eden herkesin bilgi sahibi olması için gerçekleri tek tek yazacağımı “Temcit pilavına artık son vereceğimi” dile getirmiştim.
Yeri geldi, 29 Ekim meselesinin gerçeklerini yazayım.
Bu konuda Antalya Büyükşehir Belediyesi bir suç duyurusu yaptı. Aylarca savcılık makamı tarafından üzerinde inceleme yapıldı, bilirkişiler atandı. Sonuç Takipsizlik.
Neden mi?
Çünkü Sanatçı Kenan Doğulu’ya ödenmiş tek kuruş para yoktu. Daha doğrusu Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin kasasından çıkmış tek kuruş para yoktu. Olsaydı, belediye iki yıldır elinde olan ve bu ithamı yapan Akaydın herhalde bir belge sunabilirdi.
Evet o sanatçıya para ödenmişti. Ancak bu para, bugüne kadar Antalya Büyükşehir Belediyesi hakkında dava açıp, hakkını istemeyi aklının ucundan bile geçirmeyen firmamız tarafından ödenmişti. Sanatçı ödemesi dışında, Clup Otel Sera’ya ödenen konaklama ücretleri ve THY’den kesilen uçak biletleri de bu işin cabasıydı. Çünkü Hiçbir belediye iş bitmeden sanatçı parası ödemez. Şehit haberleri gelince o konser yapılamadı, yapılamayan konserin parası da bizlere ödenmedi. Üç kez ertelendi, ama olmadı. Yani bizi ihya ettiği öne sürülen zamanın Belediye Başkanı Menderes Türel, aslında bu işi sırtımızda bırakmıştı.
Ama buna karşılık bu işlerden biraz anlayan herkes bilir ki hiçbir sanatçı da parasının bir kısmını almadan sözleşme yapmaz. Hiçbir sanatçı konsere birkaç gün kalınca tüm ödemelerini almadan, o kente ayak basmaz. Dolayısıyla 15 yıldır bu işleri yapan şirketimizin, sanatçı ödemelerini peşin yapar ve taahhütlerini yerine getirir. Yerine getirmediği tek bir taahhüdü yoktur. Mesele budur.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları 2008 yılında “85.Yıl”a denk geldiği için ülke genelinde tıpkı “75.Yıl” gibi oldukça görkemli törenlerle kutlandı. Belki de tarihi sayılacak bir bayrak yarışı ile geride kaldı. Antalya Büyükşehir Belediyesi de bu yarışa katılıp, çok sayıda bayrak yaptırdı ve onbinlerce Antalyalı’ya dağıttı. Bunların tüm delilleri, savcılık makamına ve bilirkişilere sunuldu. Aynı şekilde konser bir veya iki gün önce iptal edildiği ana kadar doğal olarak şenliğin duyuru, tanıtım ve davet çalışmaları yapıldı. Herhalde zamanın yönetimi bu konserin “çok sayıda şehit haberi nedeniyle” iki gün kala iptal edileceğini bilse, o çalışmaları yaptırmazdı. Tıpkı Akaydın’ın zaman zaman bazı konserleri iptal etmek zorunda kalmış olması gibi.
Suç duyurusunun bir tanesi tüm gerçekliği ile budur. Takipsizlik verilmiştir. Akaydın’ın neredeyse “85.Yıl’da neden Cumhuriyet Bayramı”nı kutladınız” diye yorumlanabilecek sözleri ise sanırım en büyük talihsizliktir. Takipsizlik kararı verilmiş bir konuyu, bir başka suç duyurusunun içerisine monte etmek ise “yargıyı kandırmaya çalışmak”tan başka hiçbir şey değildir. Değil 3, isterse 33 suç duyurusu yapsın. Bizim verilemeyecek hiçbir hesabımız yoktur. Tek derdi, “Neden Antalya’dan ilk kez bir firma çıkıp, bu kadar güç işleri yaptı? Neden Murat Çiçek’in yetkilisi olduğu şirket bu işleri yaptı?”dır. Keşke Antalya’dan daha bir çok firma çıksa da, bu işleri yapsa. Böylece Akaydın’ın İstanbul firmalarına muhtaç kalmasının önü kesilebilse. Tabiî ki kendi böyle olsun istemiyorsa. Tabiî ki kendisi İstanbul firmalarına “ballı-börek” dağıtmaktan zevk almıyorsa.