Ülkemizin nesnel koşulları gereği sanat ve sanatçılar kör noktada, sis bulutunun içinde kalmış durumdadır. Nihayet ki sanatçı olmak içindeki umut ışığını söndürmeden devam etmektir. Bizler de bu ışıktan gücümüzü alıp devam edeceğiz. İlkini geçen hafta yayımladığımız yazı dizimizin ikinci bölümünde Hasan Kal’la söyleşimize devam ediyoruz.
*Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
**Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde doğdum. Çocukluk ve gençlik yıllarımın bir bölümünü Elbistan’da geçirdim. O toprakların, o coğrafyanın vermiş olduğu etkileşimden kaynaklı yaşamıma sanatçı olarak devam etmekteyim.
*Müziğe nasıl başladınız?
**Aslında müziğe başlamak diye bir şey yok benim için. Anadolu topraklarında doğup da müziğe başlamak olur mu? Bu coğrafyada müziğe doğulur. Müzik yaşamımızın merkezi, duruşumuz, kültürümüz, ifade biçimimiz, yaşam felsefemizdir. Bu topraklarda ibadetlerimiz, ağıtlarımız, hasretlerimiz, özlemlerimiz ve aşklarımızı da müzikle ifade ederiz. Başlama noktası burası aslında, kendini ifade etme, türküler de en güzel yoludur ifade etme şeklinin. Müzik yaşamın içerisindeki kaynaştığımız, bütünleştiğimiz öznel bir yapıdır. Doğal olarak müzik bir yaşam biçimi, iletişim dilidir. Müzik bir sesleniş, bir serzeniş, bir isyandır benim için. Müziği içselleştirmemişseniz müzik size bir şey vermez. Bir düşünelim isterseniz, çocuğumuzu uyuturkenki söylediğimiz ninni, cenazelerimizi toprağa verirken yaktığımız ağıt, gönlümüze düşen sevdanın dile gelmiş ezgisi, gelinlerimizin ellerinin kınasını türkülerle yakarız, düğünlerimizin davulu zurnası, kemençesi ve her bölge kendine ait enstrüman kullanarak oluşturduğu müzik bizim halkımızın yaşamının merkezindedir.
Anadolu’da ‘Aşıklama’ denilen ozanların kullandığı bir dil vardır. Aşıklarda birbirine bir sesleniş şekli olarak kullanırlar çoğu kez bunu.
Kızla oğlan birbirine meyillidir. O feodal yapıda bir türlü birbirlerine açılamazlar. Açılabilmek içinse aşıklama denilen bir sesleniş geliştirmişlerdir. Bununla ilgili çok güzel bir örnek vereyim bir Arğuvan ezgisi, türküsüdür.
Oğlan kıza seslenir:
Hemana gel hemana gel
Zalım kızıda imana gel
Eğer mahna bulamazsan
Halbur alda samana gel
İşte bu şekilde müzik bir sesleniş dile gelişmiştir bizim topraklarımızda. Benimse kendimi ifade edebildiğim tek yol sanattır.
*Peki şunu sormak isterim. Yukarda da değindiğimiz gibi kültürel zenginliği ve etnik renkliliği bu kadar gelişmiş olan Anadolu topraklarında bugün sanat ve sanatçının yaşadığı sorunlarla ilgili siz ne düşünüyorsunuz?
**Yazık ki bizim ülkemizde sanat ve sanatçıya hak ettiği değer ve önem verilmemektedir. Sistem,ülkenin yönetimini elinde bulunduran zihniyet ne sanata ne de sanatçıya hiçbir yaşama alanı tanımamaktadır. Hepimizin bildiği üzere bir sanat eserine "ucube" diyebilen bir zihniyetten bahsediyorum. Şehir Tiyatroları kapatıldı biliyorsunuz. Devlet Opera Balesinin durumu ortada, bireysel olarak sanat yapmaya çalışan sanatçıların yaşamakta olduğu sosyal ve ekonomik sorunlar bir yana yoğun bir yalnızlaşmaya maruz kalarak yalnız başlarına ölüp giden sanat emekçilerini hepimiz biliyoruz. Bütün zorluklara rağmen sanatçılar halen kendi alanlarında üretmeye, verimliliklerini koruyup geliştirmeye çalışıyorlar. Sanatın diliyle halen bir şeyler anlatmaya çalışan sanatçılarımız var. Çoğu da vazgeçti, pes etti çoktan. Yine de yorulmadan arada soluklanarak devam eden sanatçılarımız bizi yüreklendirmeye devam ediyor.
*Hasan Kal’ın sanatsal çalışmaları var mı? Bildiğim kadarıyla iki tane şiir kitabınız ve hazırda bir albüm var. Bize biraz anlatır mısınız?
**’Uçurtmam kanıyor’ şiir kitabı 2014’te yayımlandı. ‘İtaatsiz’ şiir kitabı 2018’de yayımlandı. Aslında şiir kitaplarının ortaya çıkma fikri eserlerlerimden bazılarını besteledim ya da başka sanatçı arkadaşlarımız sözleri bana ait bestesi müziği onlara ait veya beste müzik sözler bana ait eserlerim vardı. Bu eserleri derleyip toplamaktı kitapların amacı. Son kitapta sevgili Hakan Yeşilyurt’un -ışıklar içinde uyusun- bestelediği eserler var. Kendi albümünde okuduğu bana ait eser var. Bir kaç müzisyen dostuma verdiğim eserlerim var. Albüm ise çok büyük bir sürpriz olmazsa 2020 ocak ayının sonunda yayınlanacak. Müzik yönetmenimiz çok titizlikle üstüne düşdüğü çalışmalarımız devam ediyor. Bu da bazı çalışmaları yeniden okumak ya da sazları çıkarmak eklemek gibi zaman ve emek gerektiren bir süreci kapsıyor. Albümün adını ‘Yürek Sancısı’ koymaya karar verdik. Albüme de adını veren Yürek Sancısı şiiri 10 Ekim Ankara Garı Katliamında yitirdiğimiz, Korkmaz Tetik nezdinde katledilen 101 aydına atfedilmiştir. Sözleri bana, bestesi sevgili Hakan Yeşilyurt’a aittir.
*Bizim ülkemizde müzisyen olarak sorunlarınız nelerdir? İlk yazımızda da müzisyen arkadaşlarla bununla ilgili konuşmuştuk bir de sizden dinleyelim.
**Biz burada aslında bar müzisyenliğinden bahsediyoruz. 'Müzisyenlik bir meslek mi? sorusunun cevabını değerlendirmek gerekli. Resmiyette müzisyenlik olarak bir meslek yok. Sanatçılık olarak bir tanım var. Ama şu an resmi bir yeri olmasa da bu işten ekmeğini kazanıyor insanlar yani fiili olarak bir meslek. Öncelikli olarak; iş güvenliği, sosyal güvence ve can güvenliği gibi sorunlarımız var. Bunları da çözmek için örgütlü bir yapı ve mücadele gerekli. Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdik. Müzisyenler sendikasını kurduk ve müzik emekçileri olarak bu çatı altında örğütlü olarak sosyal ve siyasal haklarımızı kazanmak için birlikte mücadele edeceğiz.
*Ben de bu konuya değinmek istiyordum.Yazımızın ilk bölümünde geçen hafta müzisyen arkadaşlarla söyleşimizde sorunlara değinmiştik. Benim bugün sizinle asıl konuşmak istediğim sizin il başkanlığını yaptığınız Müzisyenler Sendikası. Bize Müzisyenler Sendikasından bahseder misiniz?
**DİSK’e bağlı Dev Turizm İş Sendikasında ‘Müzisyenler Sendikası’ biçiminde örgütleniyoruz. Ben Hasan Kal da diğer arkadaşlarla birlikte sendikayı oluşturmaya bu duvarın taşlarını tektek dizmeye çalışıyoruz.
*Neden sendika?
**Müzisyenlerle ilgili defalarca dernek ve ‘sarı sendika’ kuruldu daha önce örgütlenmeye çalışıldı ama insanlara örgüt kimliği vermekten başka bir işe yaramadı ve örgüt kültür ve bilincini taşımanın çok uzakğında kaldı. İnsanların örgütlenme bilincini körelten yapılara dönüştüler. Bugün siz de gitseniz ben müzisyenim deseniz yarın müzisyen olarak bir kimliğiniz olur. Ama biz yok olmaya başlayan örgütlenme biçimini o ruhu yeniden yakalamak istiyoruz. Müzisyenler de işçi sınıfının bir parçası, emek satıyorlar ve karşılığında para alıyorlar. Bu anlamı ile işçi sınıfının bir parçasıdırlar. Müzisyenlerin de diğer işçiler gibi sosyal güvenlik, iş güvencesi, çalışma saatleri gibi sorunları var, bu nedenle de işçi sınıfının doğal bir parçası olarak emek mücadelesindeki yerimizi almaya çabalıyoruz.
Hayata, güne müzikle başlıyoruz. Müziği üreten de müzisyenler. Her türlü etkinlikte önce müzisyene giderler ama konu müzisyenlerin hak ve çıkarları olduğunda kimsenin aklına gelmez, kimse düşünmez müzisyenleri. Müzisyenler kör noktadaki yürek işçileridir. Bunun hep örneğini veriyorum. Kemal Sunal’ın ‘Düttürü Dünya’ filmindeki sahnesini hatırlayın; sokakta tek başına klarnet çalma sahnesi, gecenin sonunda enstrümanından başka bir şeyi olmayan, yalnız ve hüsran içinde evine giden kişi müzisyendir. Bir tarafta alkışlar, ışıklar varken eve gittiğinizde karınız size "keşke sigortalı bir işte çalışsaydın" der ve alkışlar susar, müzisyen yaşamın gerçekleri ile başbaşa kalır. Ama ışıklar sönse de onların içindeki melodi hiç suzmaz. Onlar içlerindeki melodiyi kör noktada bırakmazlar.
*Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
**Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde doğdum. Çocukluk ve gençlik yıllarımın bir bölümünü Elbistan’da geçirdim. O toprakların, o coğrafyanın vermiş olduğu etkileşimden kaynaklı yaşamıma sanatçı olarak devam etmekteyim.
*Müziğe nasıl başladınız?
**Aslında müziğe başlamak diye bir şey yok benim için. Anadolu topraklarında doğup da müziğe başlamak olur mu? Bu coğrafyada müziğe doğulur. Müzik yaşamımızın merkezi, duruşumuz, kültürümüz, ifade biçimimiz, yaşam felsefemizdir. Bu topraklarda ibadetlerimiz, ağıtlarımız, hasretlerimiz, özlemlerimiz ve aşklarımızı da müzikle ifade ederiz. Başlama noktası burası aslında, kendini ifade etme, türküler de en güzel yoludur ifade etme şeklinin. Müzik yaşamın içerisindeki kaynaştığımız, bütünleştiğimiz öznel bir yapıdır. Doğal olarak müzik bir yaşam biçimi, iletişim dilidir. Müzik bir sesleniş, bir serzeniş, bir isyandır benim için. Müziği içselleştirmemişseniz müzik size bir şey vermez. Bir düşünelim isterseniz, çocuğumuzu uyuturkenki söylediğimiz ninni, cenazelerimizi toprağa verirken yaktığımız ağıt, gönlümüze düşen sevdanın dile gelmiş ezgisi, gelinlerimizin ellerinin kınasını türkülerle yakarız, düğünlerimizin davulu zurnası, kemençesi ve her bölge kendine ait enstrüman kullanarak oluşturduğu müzik bizim halkımızın yaşamının merkezindedir.
Anadolu’da ‘Aşıklama’ denilen ozanların kullandığı bir dil vardır. Aşıklarda birbirine bir sesleniş şekli olarak kullanırlar çoğu kez bunu.
Kızla oğlan birbirine meyillidir. O feodal yapıda bir türlü birbirlerine açılamazlar. Açılabilmek içinse aşıklama denilen bir sesleniş geliştirmişlerdir. Bununla ilgili çok güzel bir örnek vereyim bir Arğuvan ezgisi, türküsüdür.
Oğlan kıza seslenir:
Hemana gel hemana gel
Zalım kızıda imana gel
Eğer mahna bulamazsan
Halbur alda samana gel
İşte bu şekilde müzik bir sesleniş dile gelişmiştir bizim topraklarımızda. Benimse kendimi ifade edebildiğim tek yol sanattır.
*Peki şunu sormak isterim. Yukarda da değindiğimiz gibi kültürel zenginliği ve etnik renkliliği bu kadar gelişmiş olan Anadolu topraklarında bugün sanat ve sanatçının yaşadığı sorunlarla ilgili siz ne düşünüyorsunuz?
**Yazık ki bizim ülkemizde sanat ve sanatçıya hak ettiği değer ve önem verilmemektedir. Sistem,ülkenin yönetimini elinde bulunduran zihniyet ne sanata ne de sanatçıya hiçbir yaşama alanı tanımamaktadır. Hepimizin bildiği üzere bir sanat eserine "ucube" diyebilen bir zihniyetten bahsediyorum. Şehir Tiyatroları kapatıldı biliyorsunuz. Devlet Opera Balesinin durumu ortada, bireysel olarak sanat yapmaya çalışan sanatçıların yaşamakta olduğu sosyal ve ekonomik sorunlar bir yana yoğun bir yalnızlaşmaya maruz kalarak yalnız başlarına ölüp giden sanat emekçilerini hepimiz biliyoruz. Bütün zorluklara rağmen sanatçılar halen kendi alanlarında üretmeye, verimliliklerini koruyup geliştirmeye çalışıyorlar. Sanatın diliyle halen bir şeyler anlatmaya çalışan sanatçılarımız var. Çoğu da vazgeçti, pes etti çoktan. Yine de yorulmadan arada soluklanarak devam eden sanatçılarımız bizi yüreklendirmeye devam ediyor.
*Hasan Kal’ın sanatsal çalışmaları var mı? Bildiğim kadarıyla iki tane şiir kitabınız ve hazırda bir albüm var. Bize biraz anlatır mısınız?
**’Uçurtmam kanıyor’ şiir kitabı 2014’te yayımlandı. ‘İtaatsiz’ şiir kitabı 2018’de yayımlandı. Aslında şiir kitaplarının ortaya çıkma fikri eserlerlerimden bazılarını besteledim ya da başka sanatçı arkadaşlarımız sözleri bana ait bestesi müziği onlara ait veya beste müzik sözler bana ait eserlerim vardı. Bu eserleri derleyip toplamaktı kitapların amacı. Son kitapta sevgili Hakan Yeşilyurt’un -ışıklar içinde uyusun- bestelediği eserler var. Kendi albümünde okuduğu bana ait eser var. Bir kaç müzisyen dostuma verdiğim eserlerim var. Albüm ise çok büyük bir sürpriz olmazsa 2020 ocak ayının sonunda yayınlanacak. Müzik yönetmenimiz çok titizlikle üstüne düşdüğü çalışmalarımız devam ediyor. Bu da bazı çalışmaları yeniden okumak ya da sazları çıkarmak eklemek gibi zaman ve emek gerektiren bir süreci kapsıyor. Albümün adını ‘Yürek Sancısı’ koymaya karar verdik. Albüme de adını veren Yürek Sancısı şiiri 10 Ekim Ankara Garı Katliamında yitirdiğimiz, Korkmaz Tetik nezdinde katledilen 101 aydına atfedilmiştir. Sözleri bana, bestesi sevgili Hakan Yeşilyurt’a aittir.
*Bizim ülkemizde müzisyen olarak sorunlarınız nelerdir? İlk yazımızda da müzisyen arkadaşlarla bununla ilgili konuşmuştuk bir de sizden dinleyelim.
**Biz burada aslında bar müzisyenliğinden bahsediyoruz. 'Müzisyenlik bir meslek mi? sorusunun cevabını değerlendirmek gerekli. Resmiyette müzisyenlik olarak bir meslek yok. Sanatçılık olarak bir tanım var. Ama şu an resmi bir yeri olmasa da bu işten ekmeğini kazanıyor insanlar yani fiili olarak bir meslek. Öncelikli olarak; iş güvenliği, sosyal güvence ve can güvenliği gibi sorunlarımız var. Bunları da çözmek için örgütlü bir yapı ve mücadele gerekli. Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdik. Müzisyenler sendikasını kurduk ve müzik emekçileri olarak bu çatı altında örğütlü olarak sosyal ve siyasal haklarımızı kazanmak için birlikte mücadele edeceğiz.
*Ben de bu konuya değinmek istiyordum.Yazımızın ilk bölümünde geçen hafta müzisyen arkadaşlarla söyleşimizde sorunlara değinmiştik. Benim bugün sizinle asıl konuşmak istediğim sizin il başkanlığını yaptığınız Müzisyenler Sendikası. Bize Müzisyenler Sendikasından bahseder misiniz?
**DİSK’e bağlı Dev Turizm İş Sendikasında ‘Müzisyenler Sendikası’ biçiminde örgütleniyoruz. Ben Hasan Kal da diğer arkadaşlarla birlikte sendikayı oluşturmaya bu duvarın taşlarını tektek dizmeye çalışıyoruz.
*Neden sendika?
**Müzisyenlerle ilgili defalarca dernek ve ‘sarı sendika’ kuruldu daha önce örgütlenmeye çalışıldı ama insanlara örgüt kimliği vermekten başka bir işe yaramadı ve örgüt kültür ve bilincini taşımanın çok uzakğında kaldı. İnsanların örgütlenme bilincini körelten yapılara dönüştüler. Bugün siz de gitseniz ben müzisyenim deseniz yarın müzisyen olarak bir kimliğiniz olur. Ama biz yok olmaya başlayan örgütlenme biçimini o ruhu yeniden yakalamak istiyoruz. Müzisyenler de işçi sınıfının bir parçası, emek satıyorlar ve karşılığında para alıyorlar. Bu anlamı ile işçi sınıfının bir parçasıdırlar. Müzisyenlerin de diğer işçiler gibi sosyal güvenlik, iş güvencesi, çalışma saatleri gibi sorunları var, bu nedenle de işçi sınıfının doğal bir parçası olarak emek mücadelesindeki yerimizi almaya çabalıyoruz.
Hayata, güne müzikle başlıyoruz. Müziği üreten de müzisyenler. Her türlü etkinlikte önce müzisyene giderler ama konu müzisyenlerin hak ve çıkarları olduğunda kimsenin aklına gelmez, kimse düşünmez müzisyenleri. Müzisyenler kör noktadaki yürek işçileridir. Bunun hep örneğini veriyorum. Kemal Sunal’ın ‘Düttürü Dünya’ filmindeki sahnesini hatırlayın; sokakta tek başına klarnet çalma sahnesi, gecenin sonunda enstrümanından başka bir şeyi olmayan, yalnız ve hüsran içinde evine giden kişi müzisyendir. Bir tarafta alkışlar, ışıklar varken eve gittiğinizde karınız size "keşke sigortalı bir işte çalışsaydın" der ve alkışlar susar, müzisyen yaşamın gerçekleri ile başbaşa kalır. Ama ışıklar sönse de onların içindeki melodi hiç suzmaz. Onlar içlerindeki melodiyi kör noktada bırakmazlar.