Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), ‘İktidar döneminde ve başkanlık rejiminde işçiler neler kaybetti?’ başlıklı bir rapor hazırladı. Raporun içeriğini anlatan DİSK Akdeniz Bölge Temsilcisi ve Genel-İş Sendikası Antalya Şube Başkanı Vedat Küçük, “Biz işçiler, emekçiler, bu ülkenin tüm değer ve güzelliklerini üretenler olarak aşımıza, işimize ve geleceğimize dair önemli bir sürecin içerisindeyiz. Bugün burada son 21 yılın emek açısından bilançosunu çıkarmak için ve DİSK-AR’ın çok büyük oranda resmi verilerden yararlanarak hazırladığı ‘AK Parti döneminde ve başkanlık rejiminde işçiler neler kaybetti?’ raporunun başlıklarını sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bu dönemin işçi sınıfı açısından özetini sizlerle paylaşmadan önce sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Memleketi bir şirket gibi yöneten zihniyetin egemenliğinde geçen bu dönemin özeti emeğin değersizleştirilmesi ve güvencesizleştirilmesidir. Bu düzenin çarkları işçiden alıp sermayeye, dar gelirliden alıp zengine vermek üzerine kuruludur. Özellikle başkanlık rejimi ile düzenin bu çarkları daha da acımasız işlemeye başlamıştır. Raporumuzun özet bulguları bu gerçeği tartışmasız bir biçimde ortaya koymaktadır” dedi.
‘Emek kaybetti, sermaye kazandı’
Başkanlık rejiminde bölüşüm ilişkilerinin kötüleştiğini söyleyen Küçük, “Başkanlık dönemi öncesinde milli gelir içinde emeğin payı yüzde 35,3 iken 2022’de yüzde 25,2’ye geriledi. Buna karşılık milli gelir içinde sermayenin payı başkanlık rejimi öncesi yüzde 48 iken 2022’de yüzde 56,7’ye yükseldi. 2005 yılında asgari ücret ortalama ücretin yüzde 46’sı iken 2020’de yüzde 60’ına çıktı. Türkiye bir asgari ücretliler ülkesi haline geldi. Kadınlar daha fazla asgari ücretle çalışır hale geldi. 2006’da kadınların aylık ortalama ücret ve maaş geliri asgari ücretin 2 katıydı. 2020’de kadınların ortalama ücret ve maaşları asgari ücretin 1,5 katına geriledi. Evet biz çalıştık, biz ürettik, Türkiye büyüdü, iktidar övündü ama hakkımızı alamadık. İşçiler daha fazla çalışıp daha fazla üretirken ücretleri geriledi. 2009’dan bu yana verimlilik 60 puan artarken reel birim ücret 8 puan azaldı. Enflasyonda bir düşüş yaşanırken özellikle başkanlık rejimi sonrasında enflasyon hızla tırmandı. Aralık 2002’de yüzde 29,7 olan enflasyon Nisan 2023’te TÜİK’in inandırıcılıktan uzak rakamı ile bile yüzde 43,6 oldu” diye konuştu.
‘Vergi yükü işçinin belini büktü’
İşçiden daha çok vergi alındığını hatırlatan Vedat Küçük, “Vergi yükü işçinin belini büktü. Sermayeye habire vergi afları, imtiyazları çıkarken vergi dilimleri yoluyla işçiler dilim dilim soyuldu. 2000 yılında 2.500 TL olan ilk vergi dilimi yeniden değerleme oranına göre artırılsaydı 2023’te ilk vergi dilimi 182 bin 109 TL olarak uygulanmalıydı. Oysa 2023 yılında ilk vergi dilimi 70 bin TL olarak uygulandı. Ve böylece bu dönemde sanki işçiler zenginleşmiş gibi üst vergi diliminden vergi vermeye başladı. İşçilerin üzerindeki bir başka vergi yükü tüketimden alınan dolaylı vergilerdir. Dolaylı vergilerin toplam vergi geliri içindeki oranı 1990’da yüzde 48 ve 2000’de yüzde 59 iken 2022’de yüzde 64’e ulaştı. 1990’da yüzde 52 ve 2000’de yüzde 41 olan kazanç üzerinden alınan vergiler dolaysız vergiler ise yüzde 33’e geriledi. AKP döneminde çalışanlar bir yandan yüksek gelir vergileri öte yandan tüketim vergileri ile vergi yükü altında ezildi. Yüzde 14 civarında resmi sendikalaşma oranı, yüzde 12,4 fiili sendikalaşma oranı ve yüzde 8,1 civarında toplu sözleşme kapsamıdır. Özel sektörde toplu sözleşme kapsamı ise yüzde 4,7’dir. Özel sektörde işçilerin yüzde 95,3’ü sendikal korumadan yoksundur. Grevleri yasaklamakla övünen bir zihniyet grev hakkımızı fiilen yok etti. Greve katılan işçi sayısı 1963’ten bu yana en düşük düzeye indi. AK Parti hükümetleri grev ertelemelerinin (yasaklama) kapsamını genişletti. 20 grev erteleme kararnamesi yayımlandı ve 195 bini aşkın işçinin grevi yasaklandı. Buna karşılık 2 yalnızca 90 bin işçi greve çıkabildi” diye konuştu. Emeklilik yaşının ve prim gün sayısının arttırıldığını aktaran Vedat Küçük, “ Emekliler arasında eşitsizlikler yarattı. Emekli aylığı güncelleme katsayısı, aylık bağlama oranları, aylıkların alt sınırı düşürüldü. Aylık artışları resmi enflasyon oranıyla sınırlandırıldı. SSK’lerin alt sınır aylığı 1999 öncesinde yüzde 70 iken 5510 sayılı Yasa ile emekli aylıklarının sınırları yüzde 35-40 oranına geriledi. 2002’de asgari ücret 184 TL iken en düşük işçi emekli aylığı 257 TL idi. 2002’de en düşük emekli aylığı asgari ücretin yüzde 40 üzerindeyken, 2023 Nisan’da asgari ücretin altına geriledi. Emekli aylıklarının düşmesi nedeniyle 4 milyon 81 bin emekli ya bir işte çalışmakta ya da iş aramaktadır. 2002’de yüzde 37 olan çalışan veya iş arayan emekli oranı 2021’de yüzde 45’e yükseldi” dedi.
‘İşsizlik oranı arttı’
Yüzde 8 civarında seyreden dar tanımlı işsizlik oranının yıllarda ortalama yüzde 11’e yükseldiğini hatırlatan Vedat Küçük, “Öte yandan geniş tanımlı işsizlik de arttı. 2002 3. çeyrekte dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 9,6 ve geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 15,3’tü. 2022’de ise dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 10,2’ye ve geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 20,8’e yükseldi. Özellikle başkanlık rejimi sonrası geniş tanımlı kadın işsizliği hızlı bir biçimde artış gösterdi. 2018’de yüzde 22.5 olan geniş tanımlı kadın işsizliği 2022’de yüzde 28,4 oldu. İşsizlikle mücadelede önceki iktidarlara göre daha başarısız olan İşsizlik Sigortası Fonu (İSF) adeta bir işveren destek fonuna dönüştü. 2002’de İSF kaynaklarının yüzde 82,2’si işsizlere ödenmişti. 2022’de ise işçilere yapılan ödemeler İşsizlik Sigortası Fonu giderlerinin yalnızca yüzde 22,1’ini oluşturmuş, yüzde 76,1’i ise sermayeye aktarılmıştır. Bu durum İSF’nin kuruluş amacı ve sosyal devlet ilkesiyle çelişmektedir. 2003 ve 2021 yılları arasında resmi verilere göre bildirimi yapılan iş kazası sonucu ölen işçi sayısı toplam 23 bin 958 ve yıllık ortalama bin 261’dir. Dava ve müfettiş incelemesi sonucu kesinleşen iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölüm sayısı ve sıklığı ise çok daha fazladır. 2006-2021 arası dönemde bildirimi yapılan iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölüm sayısı 22 bin 305 iken iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölüm geliri bağlanan vaka sayısı 42 bin 927’dir. Teknolojik gelişmelere rağmen iş cinayetleri azalmadı, aksine “üretim zorlamasına dayalı birikim modelinde işçiler ölümüne çalıştırıldı” diye konuştu.
Özelleştirme oranları
Toplam özelleştirmelerin yaklaşık yüzde 90’ının döneminde yapıldığını anlatan Vedat Küçük, “ Cumhuriyet döneminin kamusal birikimlerinin yaklaşık yüzde 90’ı, 63,8 milyar dolar karşılığında iktidar tarafından özelleştirilmiştir. Cumhuriyetin ilk yüzyılındaki birikimler 21 yılda çarçur edilmiştir. Kıdem tazminatının gasp edilmesi hiç gündemden düşmese de işçilerin mücadeleleriyle bu girişimler hep engellendi. Ancak 2002’de asgari ücretin 4,8 katı olan kıdem tazminatı tavan tutarı 2023 itibarıyla asgari ücretin 2 katına geriledi. OHAL döneminin en ağır bilançosu haksız, hukuksuz ihraçlar oldu. Gazeteciler, milletvekilleri ve belediye başkanları tutuklandı. İki yıllık OHAL döneminde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük kamu görevlisi tasfiyesi yaşandı ve 135 bin kamu görevlisi ihraç edildi. Kamuda yaşanan ihraç ve tasfiyeler 12 Eylül dönemiyle kıyaslanamayacak kadar kapsamlı oldu. OHAL ile ihraç edilenlerin yargı yoluna başvurma ve adil yargılanma hakkı da ortadan kaldırıldı ve KHK’lerle ilgili itirazlar için idari bir kurul olan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kuruldu. İhraç edilen Barış Akademisyenleri AYM ve yargı kararlarına rağmen görevlerine iade edilmedi. Hak, hukuk, adalet ayaklar altına alındı” diye konuştu.
‘Demokrasi işçinin ekmeğidir’
‘Hükümet Covid-19 salgını ile mücadelede yetersiz kaldı’ diyen Vedat Küçük, “Yurttaşları Covid-19’un etkilerinden koruyacak etkin önlemler almadı ve güçlü sosyal politika önlemleri uygulamadı. Zengin ülkeler Covid-19’un etkisini azaltmak için yurttaşlarına milli gelirlerinin yüzde 17,3’ü kadar kaynak ayırırken Türkiye’de sadece milli gelirinin yüzde 2,7’si kadar ek harcama ve gelir desteği sağlandı. Özet bulgularımız böyle. “İktidar öneminde ve başkanlık pejiminde işçiler neler kaybetti?’ başlıklı raporumuz detaylı bir biçimde incelendiğinde, daha net bir biçimde görülecektir ki 21 yıldır uygulanan politikalar ve başkanlık rejimi işçilere zararlıdır. Her seçim dönemi siyasi partiler, tüm topluma, özellikle de nüfusun dörtte üçünü oluşturan biz emek gelirleriyle yaşayanlara vaatlerde bulunurlar. İşçiler de bu vaatlere göre kararlar verirler. Sendikalaşma büyük baskı altına alınmış, grev yasaklamak övünç vesilesi haline getirilmiş, en basit toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı bile oldukça daraltılmış, adalet saraylarında işçi hakkı aranamaz olmuş, sosyal diyalog mekanizmaları tümüyle ortadan kaldırılmış, Ekonomik Sosyal Konsey’den Üçlü Danışma Kurulu’na tüm yasal, Anayasal kurumlar fiilen işletilmemiştir. Kısacası işçi sınıfının hakkını hukukunu korumak için kullanabileceği tüm demokratik mekanizmalar ağır tahribata uğramıştır. Raporumuzda detaylı bir biçimde ortaya koyduğumuz, sermayenin lehine, işçilerin aleyhine gelişmelerin tamamı, demokrasinin tahrip edilmesiyle sağlanmıştır. Bir kere daha görülmüştür ki demokrasi işçinin ekmeğidir. Bu nedenle 14 Mayıs seçimlerinde vereceğimiz karar, vaatleri değerlendirerek ülkemizi hangi Cumhurbaşkanı’nın yöneteceğinden, hangi parti veya partilerin iktidara geleceğinden ibaret değildir. Bu sandık bizim için esas olarak işçilere zararlı olan, adaleti ve demokrasiyi ağır biçimde tahrip eden, ülkeyi bir şirket gibi yöneterek milyonları enkaz altında bırakan otoriter başkanlık sistemini değiştirmek için bölünmeden, parçalanmadan birlik olacağımız bir sandıktır. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere “14 Mayıs’a kadar işyeri işyeri, meydan meydan, sokak sokak anlatacağımız hakikat ve yapacağımız çağrı nettir: Başkanlık düzeni işçiye zararlıdır, halka zararlıdır, memlekete zararlıdır ve bu nedenle başta işçi sınıfı olmak üzere halkımızın iradesiyle değiştirilmek zorundadır; değiştirilecektir” diyerek konuşmasını tamamladı.
Esra ALTUNKES