İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Antalya Şube Başkanı Mustafa Balcı, 1-7 Mart Deprem Haftası dolayısıyla değerlendirmelerde bulundu, alınacak önlemleri sıraladı. Depremden korunma yollarının anlatılması gerektiğini vurgulayan Balcı, “Deprem Haftası’nda dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunan ülkemizde vatandaşlarımızın depreme karşı hazırlıklı olmasının sağlanması, depremden korunma yollarının anlatılması ve toplumda afete hazırlık bilincinin yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Ancak, son günlerde yaşadığımız Elazığ/Malatya depremi göstermiştir ki; toplumsal bilinç yeterince gelişmemiş, şehir yönetiminden sorumlu kişiler deprem risklerini bilimsel verilerle değerlendirememişlerdir. İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şubesi olarak, olası afet zararlarının azaltılması hakkında farkındalık yaratabilmek, yerelde kurumlar arası işbirliğinin geliştirilmesinin sağlanması, toplum liderleri aracılığıyla toplumda afetlere karşı hazırlıklı olma ve sosyal sorumluluk bilincinin oluşturması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz” dedi.
‘Hala yeterli ders alınmadı’
Depremin bir doğa olayı olduğunu hatırlatan Başkan Balcı, “Biliyoruz ki afet bir olayın kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Deprem; etkilerinden korunmamız gereken bir doğa olayıdır. Korunma yöntemi ise yapıların mühendislik bilimi verileri ışığında deprem riski değerlendirilerek yapılmasıdır. Yağmur yağdığında açtığınız şemsiye ne ise, deprem etkilerine karşı yapacağımız sağlam yapılar da odur. Dolayısıyla deprem de bir doğa olayıdır. Yaşanılan her deprem göstermiştir ki hala yeterli ders alınmamıştır. Afete dönüşmemesi için yapı stokumuzun depreme dayanıklı olması gerekmektedir” diye konuştu.
‘En temel sorun fay hatları değil’
Yapı stoklarının depreme dayanıklı olması gerektiğinin altını çizen Balcı, “Öncelikle şunun altını kalın çizgilerle belirlemek lazım. En temel sorun fay hatları değil, yapı stokunun depreme dayanıklı olmasıdır. Bilimin, mühendisliğin ve günümüz teknolojisinin görmezden gelerek, deprem riski olan bölgelere yapılaşma izni verilmemesi noktasında yapılan söylemleri de şaşkınlıkla takip ettiğimizi ifade etmek istiyoruz. Bugünün inşaat teknolojisi her türlü zemin koşullarında ve fay hatları gibi deprem riskinin yüksek olduğu alanlarda dahi yapılaşmaya olanak sağlamaktadır. Zemini sorunlu olan yerlere veya fay hatlarına yakın olan yerlere çevre ve kentleşme bilimi açısından yapı yapmamak başka bir şeydir. Buralara yapı yapılmaz diye teknik olarak iddialı bir şekilde konuyu yorumlamak başka bir şeydir. Zemin koşulları, deprem yönetmelikleri ve mühendislik ilkeleri dikkate alınarak yapılan yapılar hasar görebilir fakat can kayıpları yaratmaz. Sorun fayda ve depremde olsa yerle bir olan yapıların yanında bulunan diğer yapıların da yıkılması gerekirdi” dedi.
Kaçak yapılara dikkat çekti
Neler yapılması gerektiği konusunda açıklamalarda bulunan Balcı, "Sorun fay hatlarında ve ortaya çıkan depremde değil yıkılan yapıların deprem karşısında güvensiz olmalarındadır. Sorunu fay hattında ve depremde değil depreme dayanıklı yapıların üretilmemesinde aramak lazım. Sorun fayda ve depremde olsa yerle bir olan yapıların yanında bulunan diğer yapıların da yıkılması gerekirdi. İmar Barışı adıyla çıkarılan yasayla, tümüyle kaçak olarak yapılan yapıların deprem güvenlikleri yapı sahiplerinin beyanına bırakıldı. Yapı sahipleri kaçak olarak yaptıkları bu yapılar için depreme karşı güvenlidir diye bildirimde bulundular. Kaçak olarak yapılan yapıların deprem güvenlikleri yoktur. Bu yapılar yaşanacak depremde ayakta kalamazlar. Bu yapıları deprem yıkmadan önce, kamu iradesi bu tür kaçak yapıların içinde oturanlara destek olmalı ve bu yapılar kamu tarafından boşaltılarak yıkılmalıdır. Projeli ve ruhsatlı, üzerinde kaçak kat ilavesi olan yapı sayısı hiç de az değildir. Bu kaçak katlar ivedi yıkılmalıdır. Kaçak katların bir an önce yıkılarak, bu yapıların, proje ve ekerine uygun hale getirilmesi sağlanmalıdır. Aksi halde İstanbul Kartal Yeşilyurt Apartmanında olduğu gibi kendi kendine yıkılmasa da yaşanacak depremde yıkılmaları çok büyük bir olasılıktır” diye konuştu.
‘Zamanla yapılar zayıflayabilir’
Projeli ve projesi deprem yönetmeliklerine uygun olarak yapılan ve ruhsatlandırılan yapıların zaman içerisinde yıprandıklarına dikkat çeken Balcı, “Zamanla yapılarda kullanılan donatılar (çelik) paslanabilir ve betonun taşıma gücü zayıflayabilir. Bu tür yapılar incelenmeli, gerekiyorsa onarım ve güçlendirme projeleri yapılarak depremde yıkılmayacak şekilde güçlendirilmelidir. Ayrıca mevcut yapı incelemeleri, periyodik yapı muayenesi olarak yasal zorunluluk haline getirilmelidir. Yeni yapılacak olan yapıları; bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkeleri yapı üretim sürecinin içine sokmaktır. Bu nedenle proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri sertifikalı mühendisler tarafından denetlenmelidir. Deprem sonrası oluşturulan kriz masaları ve kurtarma çalışmalarıyla soruna çözüm aranması çıkar bir yol değildir. Asıl sorun insanlarımızı göçük altında bırakmamaktır. Bunun için yapı stokunu depreme dayanıklı hale getirmek gerekir. Ülkemizde bilime, mühendisliğe ve bilgiye dayalı liyakat sistemi tümüyle ortadan kalkmıştır. Mühendislik eğitiminde, yapı denetiminde ve kaliteli mühendislik hizmetlerinde ciddi bir sorun vardır. Bu sorunlar giderilmelidir. Ortaya çıkabilecek riski azaltmak için yapıların sigorta kapsamına alınması da deprem zararlarını azaltmanın önemli bir yolu olarak söylenebilir” dedi.
Kentsel deprem riski belirleme projesi
Bugüne kadar yapı stoku konusunda yapılmış ciddi bir çalışma olmadığının altını çizen Balcı, “Aslında kamu yararı düşünüldüğünde yapılması gereken en önemli çalışma yapı stokumuzun belirlenmesidir. Fakat yapılacak olan bu çalışma siyasi otoriteye oy getirmemektedir. Durum böyle olunca da bir türlü bu çalışmalar yapılmamakta, yapılamamaktadır. Yapı stokumuzun olası bir depreme hazır olup olmadığının ortaya çıkarılabilmesi için acil olarak bir kentsel deprem riski belirleme projesi hazırlanmalıdır. Antalya özelinde baktığımız zaman, bölgemizde; deprem tehlikesi son yıllarda artan hızlı ve kontrolsüz yapılaşma, yüksek yatırım maliyetleri, kentsel dönüşüm uygulamalarının düzenlenmesi, sürdürebilir ve güvenli şehirleşme için strateji geliştirme gibi proje gerekçeleri oluşmuş durumdadır” dedi.
Neler yapılmalı?
Proje paydaşları ve proje teknik kurulunun oluşturulması ile başlayacak çalışmalarla yapılabilecekleri aktaran Balcı, “Veri toplama, deprem tehlikesi belirlenmesi, zemin özelliklerinin belirlenmesi, bina hasar dağılımının belirlenmesi, altyapı hasar dağılımının belirlenmesi, hasar ve kayıp dağılımlarının sunulması çalışmaları yapılacaktır. Bu çalışmalar kapsamında elde edilecek temel çıktılar ise, şehrin yönetiminden sorumlu karar verici kişi ve kuruluşlara deprem riski ile ilgili güncel ve güvenilir bilgi sağlanması lazım. Şehirde olası deprem etkisi altında meydana gelebilecek ekonomik kayıp, şehirde deprem etkisi altında en riskli bölgelerin belirlenmesi ve kentsel dönüşüm aktiviteleri için güncel ve güvenilir bilgi elde edilmesi gerekir. Deprem ve zemin bilgilerine dayalı olarak “yerleşime uygunluk” haritalarının elde edilmesi lazım. Şehirdeki altyapı hasar tahminlerine dayalı olarak iyileştirme çalışmalarına veri sağlanması gerekir. Deprem etkisi altındaki bina ve altyapı envanterinin dijital ve CBS platformuna taşınarak dinamik hale getirilmesi ve gelecekte verilen değişmesi durumunda yukarıda belirtilen çalışmaların ve hasar tahminlerinin daha hızlı ve kolay şekilde yapılabilmesi gerekmektedir. Olası büyük bir depremde sadece yapı sahipleri değil, bu yapılarda yaşayan, yaşamayan hepimiz bu enkazın altında kalırız diye de uyarıyoruz” ifadelerini kullandı. İMO’daki toplantıya yönetim kurulu üyeleri de katıldı.
Esra ALTUNKES
‘Hala yeterli ders alınmadı’
Depremin bir doğa olayı olduğunu hatırlatan Başkan Balcı, “Biliyoruz ki afet bir olayın kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Deprem; etkilerinden korunmamız gereken bir doğa olayıdır. Korunma yöntemi ise yapıların mühendislik bilimi verileri ışığında deprem riski değerlendirilerek yapılmasıdır. Yağmur yağdığında açtığınız şemsiye ne ise, deprem etkilerine karşı yapacağımız sağlam yapılar da odur. Dolayısıyla deprem de bir doğa olayıdır. Yaşanılan her deprem göstermiştir ki hala yeterli ders alınmamıştır. Afete dönüşmemesi için yapı stokumuzun depreme dayanıklı olması gerekmektedir” diye konuştu.
‘En temel sorun fay hatları değil’
Yapı stoklarının depreme dayanıklı olması gerektiğinin altını çizen Balcı, “Öncelikle şunun altını kalın çizgilerle belirlemek lazım. En temel sorun fay hatları değil, yapı stokunun depreme dayanıklı olmasıdır. Bilimin, mühendisliğin ve günümüz teknolojisinin görmezden gelerek, deprem riski olan bölgelere yapılaşma izni verilmemesi noktasında yapılan söylemleri de şaşkınlıkla takip ettiğimizi ifade etmek istiyoruz. Bugünün inşaat teknolojisi her türlü zemin koşullarında ve fay hatları gibi deprem riskinin yüksek olduğu alanlarda dahi yapılaşmaya olanak sağlamaktadır. Zemini sorunlu olan yerlere veya fay hatlarına yakın olan yerlere çevre ve kentleşme bilimi açısından yapı yapmamak başka bir şeydir. Buralara yapı yapılmaz diye teknik olarak iddialı bir şekilde konuyu yorumlamak başka bir şeydir. Zemin koşulları, deprem yönetmelikleri ve mühendislik ilkeleri dikkate alınarak yapılan yapılar hasar görebilir fakat can kayıpları yaratmaz. Sorun fayda ve depremde olsa yerle bir olan yapıların yanında bulunan diğer yapıların da yıkılması gerekirdi” dedi.
Kaçak yapılara dikkat çekti
Neler yapılması gerektiği konusunda açıklamalarda bulunan Balcı, "Sorun fay hatlarında ve ortaya çıkan depremde değil yıkılan yapıların deprem karşısında güvensiz olmalarındadır. Sorunu fay hattında ve depremde değil depreme dayanıklı yapıların üretilmemesinde aramak lazım. Sorun fayda ve depremde olsa yerle bir olan yapıların yanında bulunan diğer yapıların da yıkılması gerekirdi. İmar Barışı adıyla çıkarılan yasayla, tümüyle kaçak olarak yapılan yapıların deprem güvenlikleri yapı sahiplerinin beyanına bırakıldı. Yapı sahipleri kaçak olarak yaptıkları bu yapılar için depreme karşı güvenlidir diye bildirimde bulundular. Kaçak olarak yapılan yapıların deprem güvenlikleri yoktur. Bu yapılar yaşanacak depremde ayakta kalamazlar. Bu yapıları deprem yıkmadan önce, kamu iradesi bu tür kaçak yapıların içinde oturanlara destek olmalı ve bu yapılar kamu tarafından boşaltılarak yıkılmalıdır. Projeli ve ruhsatlı, üzerinde kaçak kat ilavesi olan yapı sayısı hiç de az değildir. Bu kaçak katlar ivedi yıkılmalıdır. Kaçak katların bir an önce yıkılarak, bu yapıların, proje ve ekerine uygun hale getirilmesi sağlanmalıdır. Aksi halde İstanbul Kartal Yeşilyurt Apartmanında olduğu gibi kendi kendine yıkılmasa da yaşanacak depremde yıkılmaları çok büyük bir olasılıktır” diye konuştu.
‘Zamanla yapılar zayıflayabilir’
Projeli ve projesi deprem yönetmeliklerine uygun olarak yapılan ve ruhsatlandırılan yapıların zaman içerisinde yıprandıklarına dikkat çeken Balcı, “Zamanla yapılarda kullanılan donatılar (çelik) paslanabilir ve betonun taşıma gücü zayıflayabilir. Bu tür yapılar incelenmeli, gerekiyorsa onarım ve güçlendirme projeleri yapılarak depremde yıkılmayacak şekilde güçlendirilmelidir. Ayrıca mevcut yapı incelemeleri, periyodik yapı muayenesi olarak yasal zorunluluk haline getirilmelidir. Yeni yapılacak olan yapıları; bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkeleri yapı üretim sürecinin içine sokmaktır. Bu nedenle proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri sertifikalı mühendisler tarafından denetlenmelidir. Deprem sonrası oluşturulan kriz masaları ve kurtarma çalışmalarıyla soruna çözüm aranması çıkar bir yol değildir. Asıl sorun insanlarımızı göçük altında bırakmamaktır. Bunun için yapı stokunu depreme dayanıklı hale getirmek gerekir. Ülkemizde bilime, mühendisliğe ve bilgiye dayalı liyakat sistemi tümüyle ortadan kalkmıştır. Mühendislik eğitiminde, yapı denetiminde ve kaliteli mühendislik hizmetlerinde ciddi bir sorun vardır. Bu sorunlar giderilmelidir. Ortaya çıkabilecek riski azaltmak için yapıların sigorta kapsamına alınması da deprem zararlarını azaltmanın önemli bir yolu olarak söylenebilir” dedi.
Kentsel deprem riski belirleme projesi
Bugüne kadar yapı stoku konusunda yapılmış ciddi bir çalışma olmadığının altını çizen Balcı, “Aslında kamu yararı düşünüldüğünde yapılması gereken en önemli çalışma yapı stokumuzun belirlenmesidir. Fakat yapılacak olan bu çalışma siyasi otoriteye oy getirmemektedir. Durum böyle olunca da bir türlü bu çalışmalar yapılmamakta, yapılamamaktadır. Yapı stokumuzun olası bir depreme hazır olup olmadığının ortaya çıkarılabilmesi için acil olarak bir kentsel deprem riski belirleme projesi hazırlanmalıdır. Antalya özelinde baktığımız zaman, bölgemizde; deprem tehlikesi son yıllarda artan hızlı ve kontrolsüz yapılaşma, yüksek yatırım maliyetleri, kentsel dönüşüm uygulamalarının düzenlenmesi, sürdürebilir ve güvenli şehirleşme için strateji geliştirme gibi proje gerekçeleri oluşmuş durumdadır” dedi.
Neler yapılmalı?
Proje paydaşları ve proje teknik kurulunun oluşturulması ile başlayacak çalışmalarla yapılabilecekleri aktaran Balcı, “Veri toplama, deprem tehlikesi belirlenmesi, zemin özelliklerinin belirlenmesi, bina hasar dağılımının belirlenmesi, altyapı hasar dağılımının belirlenmesi, hasar ve kayıp dağılımlarının sunulması çalışmaları yapılacaktır. Bu çalışmalar kapsamında elde edilecek temel çıktılar ise, şehrin yönetiminden sorumlu karar verici kişi ve kuruluşlara deprem riski ile ilgili güncel ve güvenilir bilgi sağlanması lazım. Şehirde olası deprem etkisi altında meydana gelebilecek ekonomik kayıp, şehirde deprem etkisi altında en riskli bölgelerin belirlenmesi ve kentsel dönüşüm aktiviteleri için güncel ve güvenilir bilgi elde edilmesi gerekir. Deprem ve zemin bilgilerine dayalı olarak “yerleşime uygunluk” haritalarının elde edilmesi lazım. Şehirdeki altyapı hasar tahminlerine dayalı olarak iyileştirme çalışmalarına veri sağlanması gerekir. Deprem etkisi altındaki bina ve altyapı envanterinin dijital ve CBS platformuna taşınarak dinamik hale getirilmesi ve gelecekte verilen değişmesi durumunda yukarıda belirtilen çalışmaların ve hasar tahminlerinin daha hızlı ve kolay şekilde yapılabilmesi gerekmektedir. Olası büyük bir depremde sadece yapı sahipleri değil, bu yapılarda yaşayan, yaşamayan hepimiz bu enkazın altında kalırız diye de uyarıyoruz” ifadelerini kullandı. İMO’daki toplantıya yönetim kurulu üyeleri de katıldı.
Esra ALTUNKES