Akdeniz Manşet Gazetesi, Sifu Murat Kaplan ile önemli bir röportaj gerçekleştirdi. Kaplan, Türk Kung-Fu’su ve ahlaklı sporcu yetiştirilmesi konusunda dikkat çekicisi konulara değindi
Ülkemizin ender kung-fu sanatını eğiticisi sifu Murat Kaplan son yıllarda bilinen bir kung-fu stili olan Wing-Chun hakkında Akdeniz Manşet okurlarını bilgilendirdi. Antalya’da uzun yıllar boyunca kendi çapında dövüş sanatında ahlâklı bireyler yetiştirmek için çaba sarf eden Kaplan, kadın-erkek yediden yetmiş yediye her yaştan birçok öğrencisi bulunuyor. Bu savunma sanatının ön plana çıkan etkisi ahlâklı sporcuların yetiştirilmesidir. Kung-fu’da usta öğreticiye sifu adı verilirken, sifu Murat Kaplan günümüzün spor anlayışına bambaşka bir pencereden, sizlerin merak edilen uzak doğu felsefesine yönelik yolcuğa çıkmanızı sağlayacaktır. Röportajımız Wing-Chun ile Kültürel Bağlar ve Ahlâki Sporcu Yetiştirilmesi olarak iki seri halinde yayınlanacaktır.
Wing-chun ile kültürel bağlar
Sifu Murat Kaplan, bu seride kung-fu sanatıyla birlikte ülkemizde yeni tanınan wing-chun stiline yer verirken, bu sanatın kültürel bağlarımız arasındaki ilişkiye yönelik önemli detayları aktardı. İsterseniz hemen vakit kaybetmeden sorulara başlayalım. Keyifli okumalar…
**Murat Kaplan Kimdir? Sizin kendinize bakış açınızla kısaca anlatır mısınız?
Murat Kaplan’ı tanımak için öncelikle aklınıza birkaç husus geliyor. Birincisi itibariyle Murat Kaplan dil üzerine çalışmalar yapmış, belli sayıda dil bilen, akademik çalışmalarını dil bilimi ve sinir bilim destekli dil öğrenme üzerine yapmıştır. Sonrasında bu çalışmaları bilinçaltı ve üstü çalışmalarla geliştirerek pedagojik unsurlarla beraber dil bilimine katkı sağlamıştır. İkinci açıdan Murat Kaplan Savaş sanatları kültüründe öne çıkmış bazı firmalarla, resmi kurumların yönetim birimlerinde stratejik yönetim, liderlik, kriz yönetimi, sorun çözme ve kurumsal iletişim alanında analizler yapıyor, ayrıca bununla ilgili eğitimler vermektedir. Üçüncü sırada ise, son yıllarda yayınlanan kitap serisiyle insanları farkındalığa davet eden biri olarak karşınıza çıkmaktadır. Zaten internet taramalarında karşınıza bu üst başlıkta yer alan ifadelerle karşılaşacaksınız. Aslında bu başlıklara göz attığınızda birbiriyle ne alakası olduğunu düşünüyorsunuz. Ancak dil çalışmaları, savaş sanatları, farkındalık ve diğer uğraş alanları temelinde birbiriyle ilintili olduğu rahatlıkla söylenebilir. Örneğin psikolojik diploma eğitimini uzaktan aldım. Burada wing-chun temelinde yatan 18 yıllık eğitimde psikolojik harp sürecine yönelik olarak; karar verme, stres altında düşünme, kriz yönetimi konuları işlemiştik. Tabi bunun arka planında davranış bilimleri yatarken, bunun uzantısı olan doğrudan sosyoloji bilimine merak sardım. Devamında klinik psikoloji çalışmalarına başladım. Burada hepsinin müteselsil olarak birebiriyle bağlantısını olduğunu görüyoruz. Niye? Farkındalık kavramı insanın hem iç dünyasını hem de dış dünyasını onun davranış şekillerine iten bazı güçlerden bahsediyoruz. Farkındalıklı olsanız dahi algı yönetiminin kirli silahlarından çok az hasar alıyorsunuz. Çünkü hiç hasar almamak mümkün değil. Dolayısıyla bu gibi olumsuz gelişmeleri minimize ediyoruz.
Babayım, öğretmenim, eğitmenim… Hepsi de benim üzerime sorumluluk yüklüyor. Yaşam boyu eğitim denilen süreci bundan 20 yıl sonra ömrüm yeterse yine öğrenmeyi arzulayan bir kişi olacağım. Doğan Cüceloğlu hocam bir gün sohbetimizde yahu Murat; ‘Bizim ülkemizde bilmek ile ilgili hiçbir sıkıntı yok. Herkes her şeyi biliyor. Sorun öğrenmek. Ne zaman ki bilen toplumdan, öğrenen topluma dönüşürüz o zaman çok daha güzel yerlerde olacağız’ diyerek aslında bireyden hareketle sosyolojik bir tespitin önemine vurgu yaptı. Sorunumuz biz çok şey biliyoruz, ama öğrenemiyoruz. Psikoloji de buna bağlı olarak birkaç hastalık tanımlandı. Bunlardan birisi de ‘bilgi biriktirmedir.’ Bunun nedeni kişi kendisinde bilgi biriktirince güven hissettiğini, yani ne kadar çok bilirse o kadar çok güvende olduğunu sanıyor. Ama aslında tam tersi işlemesi gerekiyor.
Bir de beni en iyi ailem ve yakınlarım tanır. Mesela annem ‘oğlum çok korkuyorum, Allah korusun! Senin ölümün ya kung-fu ya da sudan olacak’ derdi. Çünkü ikisi benim aşkım gibi. Denizi çok seviyorum, kung-fu’ya çok düşkünüm.
Kung-fu’ya çok küçük yaşlarda başladım. İlk başta ailem karşı çıkmasına rağmen sonralardan rahmetli babam sahiplendi. Önceleri bu yaptığımı sert bir şey olarak düşünüyorlardı ama biz daha çok arka planda kişilik olarak, kimlik oluşturmada daha güçlü kılacak bir prensipte yapılanları görünce ailem de benimsedi.
İstanbul’da doğdum. Babamın aşçılık işi gereği Antalya’da büyüdüm. Üniversite hayatına kadar Antalya’daydım. Çok uzun bir süre de buradan uzak kaldım.
Dil bilimine abimin sayesinde yöneldim. Abim hava kuvvetlerinde yer hizmetleri olarak görev yaptığı dönemlerde eve İngilizce kitaplar getirirdi. Ben de abime olan hayranlığımdan kitapları okuyarak daha okulda dil dersi başlamadan o kitapları bitirmiştim. Dil merakım abimden geliyor. Belki genetik olarak bilmiyorum ama çok hızlı öğrendiğimi keşfettim. Öyle ki 70’li ve 80’li yıllarda Antalya’da ve ülkemizde Almanca popüler dil olmasından dolayı önceleri konuşmaya yönelik Almanca’yı öğrendim. Daha sonra İngilizce konusunda uzmanlaştım.
**Wing-chun’u ilk kez duyanlar için sizin ağzınızdan kısaca felsefesi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Wing-chun (W-Chun), kun-fu’nun en genç stilidir. Kung-fu kuzey ve güney olarak ayrılırken, yaklaşık 800 tane stili vardır. Bu aslında şöyle açıklanabilir. Tarih boyunca çeşitli aileler kendi bulundukları coğrafi koşullar ile bir şeyler ekleyerek kung-fu stilleri geliştirmişler.
Kung-fu disiplinli bir şekilde emek harcayarak çalışıldığında ortaya çıkan beceri demektir. Aslında kung-fu’nun karşılığı sıkı çalışmadır. Bu anlamda bir marangoz olarak işlerinizi ne kadar düzgün ve disiplinli yapıyorsanız, aslında siz kung-fucusunuzdur.
Dünya Kung-fu’yu dövüş sanatı olarak dillendiriyor, ancak bunun sözcük karşılığı sıkı çalışmayla elde edilen bir takım becerilerdir. Bu kung-fu’nun şimdiki anlamıdır.
W-chun ise kung-fu’nun anlamında yer alan kavramları barındırır. En genç kung-fu dalı olan w-chun 350 yıllık geçmişe sahiptir. Diğer stiller en az 800 yıllık gibi çok çok daha geçmişe uzanır.
** Kung-fu kökeninde tarihi bir geçmişe sahip olmasına rağmen, Uzakdoğu’dan Batı’ya doğru neden sürüklenememiş ya da popüler olamamış?
İpekyolu vasıtasıyla barut ve ipek gibi kung-fu da Batı’ya taşınmış. Nasıl ki tüccarlar metaları süreklerken, kung-fu da beraberinde sürüklenmiş. Hatta Marco-Polo’nun da kung-fu yaptığı yaygın bir şekilde söylenir. Bir takım eski silahları kullandığı ve sonra kendi ülkesine taşıdığı ifade edilir. Kaligrafi sanatı ve sağlıkla ilgili bir takım reçeteleri götürülmüştür. Kaligrafi (güzel yazı yazma) bütün kültürlerde coşkuyu ve inandıkları değerlerle ilahi güzelliği yansıtabilme becerisi iken, kung-fu da ise belli fiziksel becerileri, sükûneti, dengeyi bir ibadet gibi görüyorlar. Hatta Apple kurucusu S. Jobs’un piyasaya sunduğu ürünlerin estetik ve sade görünümünün, tamamen kaligrafi ve zen çalışmalarına bağlı olduğu biliniyor. Müslümanlar olarak biz tefekkür yapıyoruz, onlar da meditasyon yapıyor. Biz tefekkürde Allah’ı zikredip, O’nu hatırlıyoruz. Kung-fu’nun en temel prensibi ‘ekonomi prensibidir.’ Bunun açılımı da düşüncede ekonomi, sözlerimizde ekonomi, davranışta ekonomi, uyku-yeme-içme de azlıktır. Bunu bizim kültürümüzde karşılığı tasavvuftur. Dolayısıyla w-chun diğer kung-fu stillerine göre daha dünyevidir. Diğer kung-fu stilleri daha çok Budizm, Konfüçyusizm, Taoizm’den etkilenmişler, şekiller almışlar. Ancak w-chun, yapı itibariyle hakim güce karşı çete kuvvetleri oluşturan ve resmen çete olarak da silahlı güçlerle savaşan bir sanat. Yani bunu ‘Combat Tested’ denilen dövüş testi olarak ifade edebiliriz. Bu nedenle spor ifadesinden öte sanat tabiri daha doğru kullanımdır. Çünkü ölümcül ve müsabakası yok.
W-chun içinde kişisel gelişimden tutun da ruhsal dinginliğe kadar pek çok çalışma da mevcuttur. Aynı zamanda fiziksel beceri, hız, güce ve dayanıklılığa eriştirecek bir çalışmadır. Bunların yanı sıra temelinde zeka var. Öyle ki tek sözcükle w-chun ancak zeka ile olmaktadır. Diğer kung-fu stillerinde çok hoş görünen bazı havyan hareketlerinin taklit edildiği, zamanında Hongkong sinemasının kahramanları olan Chaki Chan ya da benzer karakterleri severek izlediğimiz karmaşık, zor ve akrobatik hallerini içeren atletik figürleri görüyoruz. W-chun ise öyle bir durum yok. Sokaktaki herhangi bir kimse cüsse ve yaşa bakılmaksızın kendisini zor durumdan kurtarabileceği, aynı zamanda çoklu saldırılara karşı savunma yapıp, minimum hasar alarak kurtulabileceği bir durum söz konusudur. Bütün bunların hepsi ekonomi, zaman ve mesafe prensiplerine dayanıyor. W-chun damıtılmış bir kung-fudur. İşe yarayacak figürler alınarak, zıplamalı, hoplamalı ve atletik karmaşık figürler geride bırakılmıştır. Yani klasik değerlerden daha çok modern insanın ihtiyaç duyabileceği bir savunma sanatıdır. Bununla birlikte çok çabuk neticeye almaya yönelik düşünce merkezli, insanın biyomekaniğini çok iyi kullanmasıyla ilgili olarak tam fizik sistemine göre geometrik açıları da barındıran çok gelişmiş bir sanattır. Felsefi anlamda W-Chun, teknik donanımlarda müfredata ait her türlü düşünce hayata da aktarılabiliyor.
Röportaj: Agah BAŞDEĞİRMEN,