Kentsel dönüşümde bina yıkımı sırasında solunum yoluyla vücuda girerek başta akciğer zarı kanseri olmak üzere birçok hastalığa yol açan asbest tehlikesine dikkat. Çalışanlar, komşular, bölgede yaşayanlar, yıkım yapılan yerdeki yoldan geçenler bile tehlike altında! Aslında yasaklı ama kanserojen bir madde olan asbest tehlike saçmaya devam ediyor. Antalya’da binalarda yıkım öncesi asbest denetimi yapılmıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi’nin ‘Kanserojen Maddeler’ listesinde yer alan asbestin kullanımı, 1986 yılından itibaren gelişmiş ülkelerde yasaklanmaya başlandı. Türkiye’de ise asbestin her türlü üretimi ve kullanımına 2010 yılında yasak getirildi. Bu sebeple inşaat ve sanayi sektöründe bu malzemelerin kullanılmasına kesinlikle son verildi. Ancak tehlike, 2010 yılından yani yasaktan önce inşa edilen binalarda bulunuyor. Bu binaların çoğunda özellikle iç-dış cephe kaplamalarında, eternit levha, çimento ürünlerinde, inşaat malzemelerinde asbestli malzeme kullanıldığı biliniyor. Bu sebeple asbestli binalarda yıkım öncesi bir denetim yapılması gerekiyor. Belediyelerin insafında
Denetim sonrası asbest tespitinde tüm malzemenin sökümünün insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise geçtiğimiz yıl bu konuyla ilgili olarak bir çalışma başlattı. Bu çalışma çerçevesinde “Yıkım işlemleri ile hafriyat toprağı, inşaat ve yıkıntı atıkların kontrolü yönetmeliği” isimli hazırlanan bir taslak Nisan 2017’de bakanlığın internet sitesinde yayımlandı. Ancak taslak kesinleşmedi. Bu nedenle özellikle kentsel dönüşümler dahil olmak üzere inşaatların, binaların yıkımından önce asbest raporu ve asbest sökümü zorunluluğu belediyelerin inisiyatifine kalmış oldu. Tabandan tavana her yerde asbest
Edinilen bilgiye göre 2010 öncesi yapıların birçoğunda iç-dış cephe ve tavan kaplama, çeşitli contalar, çimento ürünleri, tavan/taban döşemelerinde yapıştırıcılar, eternit levhalar, plasterler, çatı malzemeleri, borular, akustik tavan yapımı, macun ve birçok üründe asbestten yararlanılmış durumda. Asbest denetimiyle ilgili olarak belediyelere büyük görevler düşüyor. Yıkımı gerçekleştirilecek binalardan numuneler alınarak analiz edilmesi, asbest tespit edilirse ilgili yönetmelik hükümlerine göre uzaklaştırılması ve bertarafı sağlanması, tüm bunların ardından binanın yıkımına onay verilmesi en doğru yol olarak gözüküyor. Kentsel dönüşüme girecek binalarda tespit edilen asbestli malzemenin bertarafı için müteahhit veya ev sahibi, yıkım ruhsatı almak için belediyelerin İmar ve Şehircilik Müdürlükleri’ne başvuruyor. Yıkım ruhsatı için öncelikle ‘Asbest Envanter Raporu’ isteniyor. Tespiti yaklaşık 2 bin lira
Çevre Koruma Müdürlüğü, yıkılacak binanın tespitini yaptıktan sonra asbest raporunu hazırlayacak firma ile belediye yetkilileri binadan numuneler alıyor. Alınan numuneler analiz edilmek üzere yetkilendirilmiş laboratuvarlara gönderiliyor. Laboratuvar analizinde binanın herhangi bir yerinde asbestli malzeme tespit edildiği takdirde bina çevresinde güvenlik sağlanıyor. Binada bulunan asbestli malzemeler özel kıyafetler giymiş uzmanlarca sökülerek paketleniyor. Bu malzemeler tehlikeli atık yönetmeliği çerçevesinde özel araçlarla özel tesislere götürülerek bertaraf ediliyor. Bir binada asbest tespiti yapılması ve sökümü en fazla bir haftayı buluyor. Kentsel Dönüşümde Asbest ve Belediye başlıklı sempozyumlar düzenleyen Asbest Söküm Uzmanları Derneği (ASUD) Başkanı Cafer Fidan 10 katlı bir apartmanda asbest tespiti maliyetinin 1500-2 bin lira tuttuğunu söylüyor. Rapordan çarpıcı ifadeler
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) İstanbul ile ilgili hazırladığı Asbest Raporu’na göre 39 ilçesi bulunan İstanbul’da sadece 7 belediye yıkım öncesinde ‘Asbest Envanter Raporu’ istiyor. Rapordaki şu ifadeler ise çok çarpıcı: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine baktığımız zaman Türkiye’de yaklaşık 22 milyon konut bulunuyor. Deprem tasarımının ve malzeme dayanımı yetersiz olan, mühendislik hizmeti almayan kaçak yapılar dâhil yapı stokunun öncelikli olarak kontrol edilmesi, yenilenmesi veya mühendislik incelemesi uygun görülmesi halinde güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu süreç hızlı bir şekilde devam ederken maalesef asbestin yaratacağı riskler göz ardı edilmektedir. Bu noktada belediyelere ciddi görevler düşmektedir. İlçe belediyeleri, ‘Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’ ve ‘Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’ ilgili maddelerine istinaden belediye meclisi kararı alarak yıkım öncesi binalarda asbest kontrolü yapmalıdır. Kentsel dönüşüm ile yıkılacak binalardan numuneler alınarak akredite bir laboratuvarda asbest varlığı kontrol edilmelidir. Eğer asbest yoksa yıkıma izin verilmeli ancak asbest varsa ilgili yönetmelik hükümlerine göre asbestin uzaklaştırılması sağlanarak binanın yıkımına izin verilmelidir. İstanbul’da yıkım öncesi asbest denetimi yapan sadece 7 ilçe belediyesi bulunmaktadır.” Birçok binada asbest var
Raporun devamındaki ifadeler ise daha çarpıcı: “Asbestli yapı ürünlerinin üretim ve kullanımı 2010 yılından bu yana yasak olmasına rağmen, 2010 öncesi yapılarda bulunan asbestli ürünlerin varlığı; özellikle de kentsel dönüşüm ile yıkılan yapıların atıklarıyla asbest liflerinin çevreye dağılması ile gelecek en az 20 yılın önemli bir sağlık ve çevre sorununu oluşturmaktadır. Ülke genelinde mevcut bina stoku göz önüne alındığında geçmişte yapılmış, günümüzde kullanılmaya devam eden ve kentsel dönüşüm kapsamında yıkımı gerçekleşecek birçok binada asbest içeren malzemelerin kullanıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla mevcut stokta yapılacak bakım, onarım, güçlendirme ve yıkım işlerinde çalışanlar, aileleri ve aynı çevre komşuları bilmeden ciddi boyutta asbeste maruz kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Asbestin uzaklaştırılması işleminde de ‘Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’ gereğince uygun önlemler alındıktan sonra uzaklaştırma işlemi yapılmalıdır. Asbestle çalışılacak bölge karantinaya alınmalı, çalışanların uygun ekipman ve donanımla çalışmaları sağlanmalıdır. Asbest uzaklaştırıldıktan sonra bertarafı da yine uygun önlemler alındıktan sonra yapılmalıdır. Sonuç olarak kentsel dönüşüm sürecinde asbeste maruz kalınabilecek iki durum vardır. Birinci olarak binada eğer asbest varsa, asbest uzaklaştırılmadan bina yıkıldığı zaman çevreye ciddi miktarda asbest yayılacaktır. Bu durum o bölgede yaşayanlar, o bölgeyi güzergâh olarak kullananlar ve çalışanlar için ciddi bir risk oluşturmaktadır. İkinci olarak da binadan asbest uzaklaştırma işlemi sırasında gerekli önlemler alınmadığı takdirde yine aynı riskler mevcuttur." Önergeye de yanıt alınamadı
TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu tarafından hazırlanan ve yanıt verilmeyen Soru Önergesi de dikkat çekiyor. Bina yıkımları sırasında solunum yoluyla vücuda girerek başta mezotelyoma (akciğer zarı kanseri) olmak üzere birçok hastalığa yol açan asbest ile ilgili İstanbul Milletvekili Opr. Dr. Ali Şeker aracılığıyla, 09 MAYIS 2016 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na iletilen sorulara bakanlıktan hala bir yanıt verilemediği öğrenildi. İstanbul ölçeğini baz alarak hazırlanan önergedeki sorulardan bazıları dikkat çekiyor: 2004 yılından itibaren bina yıkımlardan sonra ortaya çıkan asbestli malzemelerden mevzuata uygun olarak bertaraf edilenlerin miktarı ne kadardır? “İşveren ve/veya temsilcileri, asbest söküm, yıkım, tamir, bakım, uzaklaştırma işlemleri tamamlandığında, iş yerinde asbest tozuna maruziyet riskinin kalmadığını belirten ve ölçüm sonuçlarını da içeren bir belge düzenlenmesini sağlar” maddesine göre somut düzenlenmiş kaç belge vardır? Bina yıkımlarının yoğun olduğu bölgelerde çevreye yayılan asbest miktarını belirlemek için ortam ölçümü yapılmakta mıdır? Yapılmakta ise sonuçları nelerdir? Yapılmamışsa sebebi nedir? Asbestin zararları ve korunma tedbirleri konusunda işçiler ve yıkılan yapılara yakın oturan kişilerin eğitimleri yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa nasıl denetlenmektedir? Asbestin her türünün çıkarılması, işlenmesi, satılması ve ithalatı, asbest içeren her türlü ürünün ithalatı ve satılması, asbest ürünlerinin veya asbest ilave edilmiş ürünlerin üretimi ve işlenmesi yasakları uygulanabilmekte midir? Takibi ve denetimi nasıl yapılmaktadır? Maruziyetten dolayı meydana gelmiş vaka var mıdır? Var ise alınan tedbirler nelerdir?” Şükrü AĞIRMAN
Denetim sonrası asbest tespitinde tüm malzemenin sökümünün insan sağlığına zarar vermeyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise geçtiğimiz yıl bu konuyla ilgili olarak bir çalışma başlattı. Bu çalışma çerçevesinde “Yıkım işlemleri ile hafriyat toprağı, inşaat ve yıkıntı atıkların kontrolü yönetmeliği” isimli hazırlanan bir taslak Nisan 2017’de bakanlığın internet sitesinde yayımlandı. Ancak taslak kesinleşmedi. Bu nedenle özellikle kentsel dönüşümler dahil olmak üzere inşaatların, binaların yıkımından önce asbest raporu ve asbest sökümü zorunluluğu belediyelerin inisiyatifine kalmış oldu.
Edinilen bilgiye göre 2010 öncesi yapıların birçoğunda iç-dış cephe ve tavan kaplama, çeşitli contalar, çimento ürünleri, tavan/taban döşemelerinde yapıştırıcılar, eternit levhalar, plasterler, çatı malzemeleri, borular, akustik tavan yapımı, macun ve birçok üründe asbestten yararlanılmış durumda. Asbest denetimiyle ilgili olarak belediyelere büyük görevler düşüyor. Yıkımı gerçekleştirilecek binalardan numuneler alınarak analiz edilmesi, asbest tespit edilirse ilgili yönetmelik hükümlerine göre uzaklaştırılması ve bertarafı sağlanması, tüm bunların ardından binanın yıkımına onay verilmesi en doğru yol olarak gözüküyor. Kentsel dönüşüme girecek binalarda tespit edilen asbestli malzemenin bertarafı için müteahhit veya ev sahibi, yıkım ruhsatı almak için belediyelerin İmar ve Şehircilik Müdürlükleri’ne başvuruyor. Yıkım ruhsatı için öncelikle ‘Asbest Envanter Raporu’ isteniyor.
Çevre Koruma Müdürlüğü, yıkılacak binanın tespitini yaptıktan sonra asbest raporunu hazırlayacak firma ile belediye yetkilileri binadan numuneler alıyor. Alınan numuneler analiz edilmek üzere yetkilendirilmiş laboratuvarlara gönderiliyor. Laboratuvar analizinde binanın herhangi bir yerinde asbestli malzeme tespit edildiği takdirde bina çevresinde güvenlik sağlanıyor. Binada bulunan asbestli malzemeler özel kıyafetler giymiş uzmanlarca sökülerek paketleniyor. Bu malzemeler tehlikeli atık yönetmeliği çerçevesinde özel araçlarla özel tesislere götürülerek bertaraf ediliyor. Bir binada asbest tespiti yapılması ve sökümü en fazla bir haftayı buluyor. Kentsel Dönüşümde Asbest ve Belediye başlıklı sempozyumlar düzenleyen Asbest Söküm Uzmanları Derneği (ASUD) Başkanı Cafer Fidan 10 katlı bir apartmanda asbest tespiti maliyetinin 1500-2 bin lira tuttuğunu söylüyor.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) İstanbul ile ilgili hazırladığı Asbest Raporu’na göre 39 ilçesi bulunan İstanbul’da sadece 7 belediye yıkım öncesinde ‘Asbest Envanter Raporu’ istiyor. Rapordaki şu ifadeler ise çok çarpıcı: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine baktığımız zaman Türkiye’de yaklaşık 22 milyon konut bulunuyor. Deprem tasarımının ve malzeme dayanımı yetersiz olan, mühendislik hizmeti almayan kaçak yapılar dâhil yapı stokunun öncelikli olarak kontrol edilmesi, yenilenmesi veya mühendislik incelemesi uygun görülmesi halinde güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu süreç hızlı bir şekilde devam ederken maalesef asbestin yaratacağı riskler göz ardı edilmektedir. Bu noktada belediyelere ciddi görevler düşmektedir. İlçe belediyeleri, ‘Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’ ve ‘Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’ ilgili maddelerine istinaden belediye meclisi kararı alarak yıkım öncesi binalarda asbest kontrolü yapmalıdır. Kentsel dönüşüm ile yıkılacak binalardan numuneler alınarak akredite bir laboratuvarda asbest varlığı kontrol edilmelidir. Eğer asbest yoksa yıkıma izin verilmeli ancak asbest varsa ilgili yönetmelik hükümlerine göre asbestin uzaklaştırılması sağlanarak binanın yıkımına izin verilmelidir. İstanbul’da yıkım öncesi asbest denetimi yapan sadece 7 ilçe belediyesi bulunmaktadır.”
Raporun devamındaki ifadeler ise daha çarpıcı: “Asbestli yapı ürünlerinin üretim ve kullanımı 2010 yılından bu yana yasak olmasına rağmen, 2010 öncesi yapılarda bulunan asbestli ürünlerin varlığı; özellikle de kentsel dönüşüm ile yıkılan yapıların atıklarıyla asbest liflerinin çevreye dağılması ile gelecek en az 20 yılın önemli bir sağlık ve çevre sorununu oluşturmaktadır. Ülke genelinde mevcut bina stoku göz önüne alındığında geçmişte yapılmış, günümüzde kullanılmaya devam eden ve kentsel dönüşüm kapsamında yıkımı gerçekleşecek birçok binada asbest içeren malzemelerin kullanıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla mevcut stokta yapılacak bakım, onarım, güçlendirme ve yıkım işlerinde çalışanlar, aileleri ve aynı çevre komşuları bilmeden ciddi boyutta asbeste maruz kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Asbestin uzaklaştırılması işleminde de ‘Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’ gereğince uygun önlemler alındıktan sonra uzaklaştırma işlemi yapılmalıdır. Asbestle çalışılacak bölge karantinaya alınmalı, çalışanların uygun ekipman ve donanımla çalışmaları sağlanmalıdır. Asbest uzaklaştırıldıktan sonra bertarafı da yine uygun önlemler alındıktan sonra yapılmalıdır. Sonuç olarak kentsel dönüşüm sürecinde asbeste maruz kalınabilecek iki durum vardır. Birinci olarak binada eğer asbest varsa, asbest uzaklaştırılmadan bina yıkıldığı zaman çevreye ciddi miktarda asbest yayılacaktır. Bu durum o bölgede yaşayanlar, o bölgeyi güzergâh olarak kullananlar ve çalışanlar için ciddi bir risk oluşturmaktadır. İkinci olarak da binadan asbest uzaklaştırma işlemi sırasında gerekli önlemler alınmadığı takdirde yine aynı riskler mevcuttur."
TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu tarafından hazırlanan ve yanıt verilmeyen Soru Önergesi de dikkat çekiyor. Bina yıkımları sırasında solunum yoluyla vücuda girerek başta mezotelyoma (akciğer zarı kanseri) olmak üzere birçok hastalığa yol açan asbest ile ilgili İstanbul Milletvekili Opr. Dr. Ali Şeker aracılığıyla, 09 MAYIS 2016 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na iletilen sorulara bakanlıktan hala bir yanıt verilemediği öğrenildi. İstanbul ölçeğini baz alarak hazırlanan önergedeki sorulardan bazıları dikkat çekiyor: 2004 yılından itibaren bina yıkımlardan sonra ortaya çıkan asbestli malzemelerden mevzuata uygun olarak bertaraf edilenlerin miktarı ne kadardır? “İşveren ve/veya temsilcileri, asbest söküm, yıkım, tamir, bakım, uzaklaştırma işlemleri tamamlandığında, iş yerinde asbest tozuna maruziyet riskinin kalmadığını belirten ve ölçüm sonuçlarını da içeren bir belge düzenlenmesini sağlar” maddesine göre somut düzenlenmiş kaç belge vardır? Bina yıkımlarının yoğun olduğu bölgelerde çevreye yayılan asbest miktarını belirlemek için ortam ölçümü yapılmakta mıdır? Yapılmakta ise sonuçları nelerdir? Yapılmamışsa sebebi nedir? Asbestin zararları ve korunma tedbirleri konusunda işçiler ve yıkılan yapılara yakın oturan kişilerin eğitimleri yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa nasıl denetlenmektedir? Asbestin her türünün çıkarılması, işlenmesi, satılması ve ithalatı, asbest içeren her türlü ürünün ithalatı ve satılması, asbest ürünlerinin veya asbest ilave edilmiş ürünlerin üretimi ve işlenmesi yasakları uygulanabilmekte midir? Takibi ve denetimi nasıl yapılmaktadır? Maruziyetten dolayı meydana gelmiş vaka var mıdır? Var ise alınan tedbirler nelerdir?”