Her ne kadar günümüzün zabıta teşkilatının başlangıcı İhtisap Nezaretinin faaliyete geçtiği 04 Eylül 1826 olsa da 1930’da çıkarılan bir kanunla belediyelerde zabıta teşkilatı kuruldu. Bizler de Akdeniz Manşet Gazetesi olarak, kimi zaman bir seyyar satıcının peşinde koşarken, kimi zaman bir dilenciyi kovalarken, kimi zaman da kaldırımlarda bulunan eşyaları kaldırırken karşılaştığımız Osmanlı döneminden günümüz Türkiye’sine kadar çarşının düzenini sağlayan zabıtalarla bir röportaj gerçekleştirdik. Kentin düzeninin sağlanmasında önemli bir rol oynayan zabıta ya da belediye zabıtasının temeli Osmanlı döneminde kurulan İhtisap Kurulu’na dayanıyor. İhtisap teşkilatının kökenini İslam’ın ilk yıllarına kadar götürmek mümkün.
Osmanlı’dan bu yana İhtisaplar, suçluları cezalandırdığı gibi yollarda yayaların gidip gelmelerini engelleyen durumları giderir, hamalların ve taşıt araçlarının aşırı yük almalarını önler, yıkılma tehlikesinde olan yapıları yıktırmakla, yolcuların başına gelebilecek tehlikeyi engeller, okullarda ve başka öğretim kuruluşlarında öğrenciyi şiddetle döven öğretmenleri cezalandırarak halkın çıkarlarını gözetirdi. Ayrıca yiyecek içeceğe hile karışmamasını, eksik ölçü ve tartı kullanılmasını önlemek gibi bütün belediyelere düşen görevleri de yerine getirmekle yükümlüydü. Osmanlı döneminde İhtisap Ağası bulunurdu. Osmanlı döneminde; Bostancıbaşı, Kavaşbaşı, Kuloğlu Başçavuş, İhtisap Neferi günümüzdeki zabıta teşkilatının temellerini oluşturuyor. İşte Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde zabıta komiseri olan Gülabi Acar ile gerçekleştirdiğimiz röportajımız:
*Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?Adım Gülabi Acar, 14 yıldır zabıta olarak görev yapıyorum. Evliyim bir çocuk babasıyım. Eşim öğretmen. 2007 yılında zabıta memuru olarak işe başladım. Göreve başladığımdan beri Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde çalışıyorum.
* Bir zabıta gözüyle zabıtalık nedir, ne iş yapar?Zabıta; kentte düzen ve huzurun sağlanmasına yardımcı olan ve kente yaşayan herkesin hakkını koruyan kişidir. Zabıta memurunun günümüzde sadece çarşının düzenini sağlamak gibi tek bir görevi yok. Birçok görevi bulunuyor. Kente huzur, sağlık ve düzeni sağlanması adına aklınıza gelecek birçok şey artık zabıta memurların görevleri arasında. Zabıta’nın 24 saati kapsayan bir görevi var.
* Nasıl bir yönetim anlayışınız var? Antalya Büyükşehir Belediyesi olarak 12 görev amirliğimiz bulunuyor. Bununla zabıtalığı biraz daha profesyonel hale getirdik. Antalya’yı iki bölgeye ayırdık, Doğu Bölgesi ile Batı Bölgesi diye. Böylece hem kente daha hakimiz hem de olaylara anında müdahalede bulunabiliyoruz.
*Çok şikayet alıyor musunuz?Sürekli sahada görev yapınca vatandaş en çok zabıtalarla karşılaşıyor doğal olarak şikayete konu olacak bir durum çıktığında da akıllarına ilk zabıta geliyor. Ağaçta kedi kalıyor hemen zabıtayı arıyorlar. Gelen şikayetleri bir gün öncesinde gönderilecek amirliklere göre sınıflandırıyoruz. Her sabah gelen şikayetler ilgili amirliklere dağıtılıyor. Günlük merkezden bize 100-150 şikâyet geliyor. Bu şikâyetlerin çoğu zabıtanın görev alanına girmez. Yolda bir yaralı kediyi gören bile zabıtayı arıyor. Geçen akşam ben nöbetçiydim. Birisi aradı, ‘ben elektrik faturamı ödedim ama gene de elektriğimi kesmişler. Elektriğim açılmamış gelip açabilir misiniz’ diye soranlar bile oluyor.
* Zabıta denildiğinde neden akıllara direk seyyar satıcılar ya da dilenciler geliyor?Onlarla en çok bizler mücadele ettiğindedir. Diğer yandan toplumda öyle bir algı var zabıta denildiğinde sadece seyyar satıcının peşinde koşturan, dilenciyi kovalayan kişiler olarak algılanmaktadır. Biz aslında bu konuda çok muzdaribiz. Özelikle bizim işimiz sadece seyyar satıcıyı kovalamak değil, vatandaşa yardımcı olmaktır. Bizim içimizde çok iyi derecede yabancı dil bilen arkadaşlarımız da var. Bu arkadaşlarımız turistlere yardımcı oluyor. Sadece seyyar veya dilenci açısında bakmamak lazım ya da kaldırıma konulan bir eşyayı kaldıran kişi olarak bakmamak lazım. Zabıta aslında belediyeni dışa açılan penceresidir. Vatandaşla en fazla muhatap olan birimdir.
* Seyyar satıcılarla ya da dilencilerle mücadele ederken aklınızda kalan bir anınız var mı?Downsendromlu bir dilenci var, ismi Ramazan. Ailesinin maddi durumu iyi olmasına rağmen dileniyor. Ailesi dilencilik yapmasını istemiyor oysa. Bir keresinde onu Narenciye Caddesi’nde yakalamaya çalıştık. Bizi gördüğü anda kaçtı, biz arkasında koştuk, o esnada hemen önündeki dolmuşa bindi. Yanımızdan geçerken de el salladı. Bu olayı hiç unutmuyorum. Bir keresinde de 5M Migros Kavşağı’nda eşimle beraber arabada gidiyoruz. İzin günümdeydim. Daha önce dilencilik yapan bir dilenci geldi ışıkta abi nasılsın iyimisin diye halimi sordu. ‘Bu yengemi’ dedi. Evet dedim. ‘Güzel kızı kapmışsın’ dedi. Eşimle muhabbet etti. Beni eşime şikâyet etti. ‘Biz burada ekmek paramızı kazanıyoruz. Eşiniz bırakmıyor’ diye biraz da ajitasyon yaptı.
* Antalya’da dilencilik neden arttı sizce?Antalya’nın mevsimsel özeliğine bakmak gerekir. Bir dilenci kışın Ankara’da İstanbul’da gece sokakta yapamaz ancak Antalya’da gece sokakta yatılabiliyor. Kaldı ki gelenler öyle bireyselde değiller, grup halinde geliyorlar. Bunları yönlendiren birileri olduğuna inanıyorum. Antalya her açıdan onları çekiyor. Kışın hava şartları yazın gelen turizm onları cezbediyor.
* Nasıl bir hiyerarşi sisteminiz var? Emniyetteki gibi bir hiyerarşi var. Yani memur, komser, amir, müdür, daire başkanı diye..
* Genelde esnafla karşı karşıya geldiğiniz görülür ancak seyyar satıcılarla mücadeleniz esnaf yararına değil mi?Seyyar satıcılarla mücadele hem kentin düzeni hem de esnafa yönelik bir çalışma. Seyyar satıcı kendine göre para kazanmaya çalışıyor, ancak seyyarın sattığı ürünlerin aynısını esnaf da satıyor. Diğer yandan esnaf, kirasını ödüyor,elektrik, su faturasını ödüyor, eleman çalıştırıyor, o elamanın parasını ödüyor. Her nekadar esnafın korkulu rüyası gibi görünsek veya algılansak da aslında esnafın dostu durumundayız. Esnafın yanında olduğumuzu biliyorlar. Ancak dışarıya, kapı önüne malzeme çıkarttığı zamanda o malzemenin orada kalmasını istiyor. Dolayısıyla bundan karşı karşıya geldiğimiz oluyor zaman zaman.
* Kaldırım işgaliyle mücadeleniz hakkında ne diyebilirsiniz?Esnaf, dükkândaki malzemeyi kapı önünde teşhir etmek istiyor ancak bu görüntü kirliliği açısında son derece kütü bir durum. Dışarda o ürünleri gören birisi belki o ürünleri hiç almadan geçiyor. Niye diye sorarsanız müşteri o esnafın elindeki ürünlerin sadece o kadar olduğunu algılar. Ancak o ürünlerin dükkanda sergilendiğini düşünün, insanlar o dükkana girerek belki de birçok değişik ürünü görecek ve almak isteyecek. Esnaf ne yapıyor, ürünlerini içerde serin güneşten korunaklı bir yerde sergilemek yerine, dışarı güneşin altına bırakıyor. Yazın 50 derece sıcaklığın altında kalan bir ürünü kim almak ister, biz sadece esnafı düşünmüyoruz vatandaş da düşünüyoruz. Ayrıca esnafın dışarıya çıkarttığı eşyaların yarattığı bir diğer sorun ise kaldırımların kapanması. Bu kenttin yaşlısı var, hamilesi var, çocuk arabasıyla gezenleri var, engelli vatandaşlarımız var. Bu insanlarımızın dışarıda o kaldırımda rahatça geçme hakkı var. Şimdi bu kişilerin haklarınıda gözetmek lazım. Kaldırımlarda engelli vatandaşlar için yapılan bölümlerin kapatılması durumu da var. Kaldırımlardaki engelliler için yapılan bölümlerin üzerine masa sandalye bırakarak sohbet edenler bile bulunuyor.
* Önümüzde bir EXPO süreci var. EXPO süreci boyunca çalışma yoğunluğunuz artacak mı?Yoğun olacağını düşünüyoruz. Sonuçta dünya çapında bir etkinlik. Katılan ülkelerin vatandaşları gelecek, heyetler gelecek. Antalya’yı mahcup etmek adına üzerimize düşenden daha fazlasını yapmak zorundayız. Memleketimizi dünya çapında tanıtan bir organizasyona ev sahipliğini yapıyoruz. Alnımızın akıyla çıkacağımıza inanıyoruz.
* Yeni büyükşehir yasası ile Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin yetki alanı genişledi. Bu durum iş yoğunluğunuzu nasıl etkiledi?İşimiz Antalya içerisinde çok yoğun, Antalya merkez beş ilçede 171 caddeden sorumluyuz. Caddeler arttıkça sorumluluk daha da artıyor. Mesela Alanya, Manavgat’ta yeni caddelerle birlikte yeni karakol ve amirlik kurmak zorunda kaldık. Turizm bölgesi olduğu için iş yoğunluğu bir kat daha artıyor tabi ki.
Halil FİDAN