Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Manisa programı kapsamında, 'Manisa İş Dünyası Buluşması' toplantısına katıldı. Toplantıya Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hakkı Susmaz, Manisa Valisi Vahdettin Özkan, TBMM AK Parti Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Bahadır Yenişehirlioğlu, AK Parti Manisa Milletvekilleri Murat Baybatur, Ahmet Mücahit Arınç, Tamer Akkal, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Besim Dutlulu ve iş dünyası temsilcileri katıldı.
'JEOPOLİTİK GERİLİMLER DÜNYADA YÜKSELMİŞ DURUMDA'
Açılış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, hükümet olarak ekonomi politikalarını ortaya koyarken iş dünyasıyla yakın istişare içinde hareket ettiklerini belirtip, "Ortak akıl ile sorunlar en doğru şekilde tespit edilir ve geleceğe dönük politikalar şekillendirilir" dedi. Dünyanın ekonomik olarak zor bir dönemde olduğuna dikkati çeken Yılmaz, "Eski kurallara dayalı, daha istikrarlı, belirsizliklerin az olduğu dünya yok artık. Yeni şartlar oluşmuş durumda. ABD ve Çin arasındaki tarife müzakerelerine şahitlik ediyoruz. Bu kişilerle alakalı değil. Dünyada yapısal bir durum var. Üretim merkezleri dünyanın farklı coğrafyalarına kaymaya devam ediyor. Bunun getirdiği gerilimler var. Bu dünya genelinde belirsizlikleri arttırıyor. Jeopolitik gerilimler dünyada yükselmiş durumda. Bölgemizde bunu görüyoruz, çatışma ve risklerin arttığı bir dönemdeyiz. Dünyada belirsizliğin arttığı bir dönemde ülkelerin istikrarı ve ülke içi belirsizliklerin azaltılması çok daha önemli. Türkiye olarak istikrarlı olarak yolumuza devam ediyoruz. Siyasi istikrarsızlığımız yok, yeni yönetim sistemimizle birlikte garantiye almış durumdayız. Politika belirsizliklerini Orta Vadeli Program ile en aza indirmiş durumdayız. Belirsizliklerin yoğun olduğu, çatışmaların yükseldiği bir dünyada Türkiye olarak kararlı adımlarla yolumuza devam ediyoruz" diye konuştu.

'TÜRKİYE EKONOMİSİ ORTALAMA 5,4 BÜYÜME KAYDETMİŞ'
Son 20 yılda dünyanın yıllık ortalama 3,5 büyüdüğünü aktaran Yılmaz, "Aynı dönemde Türkiye ekonomisi ortalama 5,4 büyüme kaydetmiş. Dünyanın 1,9 puan üstünde büyümüşüz. Bu da Türkiye'yi ciddi bir eşiğe getirmiş durumda. 2002'de Avrupa Birliği'nin kişi başına gelirini 100 kabul ettiğinizde, Türkiye 38 seviyesindedir. Bugün 70'i aşmış durumdayız. OECD kişi başına gelirin 3'te 1'i civarında gelirimiz vardı. Bugün 3'te 2'si civarına gelmiş durumdayız. Son 22 yılda Türkiye önemli bir hamle yapmıştır. Ekonomiden, sosyal politikaya, hukuktan, demokrasiye, uluslararası ilişkilere varıncaya kadar her alanda önemli bir gelişim kaydetmiştir. Dünya Bankası sınıflandırmasıyla Türkiye, alt orta gelir grubu bir ülke olmaktan, üst orta gelir grubu bir ülke olmaya terfi etmiş oldu ve kalıcı bir şekilde bunu gerçekleştirdik. Bugün yeni bir eşiğe gelmiş durumdayız. Bu bizim yaptığımız bir hesap değil, Dünya Bankası'nın bir yöntemle yaptığı hesaplama. Ülkeleri düşük gelirli, alt orta gelirli, üst orta gelirli ve yüksek gelirli olmak üzere 4'e ayrılıyorlar. İlk defa bu yıl Türkiye'nin yüksek gelirli ülkeler ligine adım atması bekleniyor. Dolayısıyla yeni bir eşikteyiz. Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin orta gelir tuzağı gibi tartışmalardan çıkıp, yüksek gelirli ülkeler liginde kalıcı hale gelmesi lazım. Önemli olan bu ligde kalıcı hale gelmek ve bunun gerektirdiği dönüşümleri sürdürmek" dedi.
'İLK DEFA İTALYA'YI GEÇMİŞ OLACAĞIZ'
Yılmaz, "2002 yılında 238 milyar dolarlık bir ekonomimiz vardı. Bu yıl itibarıyla ekonomik büyüklüğümüzün 1,5 trilyon dolara yaklaşmasını bekliyoruz. 3 bin 600 dolar kadar kişi başına gelirimiz var. Bu yıl 17 bin doları aşan kişi başına gelir bekliyoruz. Ekim ayında, IMF'nin dünya ekonomik görünümü raporu yayınlandı. Buradaki tahminlerin gerçekleşmesi halinde Türkiye dünyadaki sıralamasını bir basamak üste taşımış olacak. Geçen yıl itibarıyla nominal dolar bazında dünyanın 17'nci büyük ekonomisiyiz. Satın alma paritesine göre dünyanın 12'nci büyük ekonomisiyiz. IMF'nin bu yıla ilişkin tahminlerin gerçekleşmesi halinde nominal dolar bazında dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi, satın alma gücü paritesine göre dünyanın 11'inci büyük ekonomisi konumuna yükseleceğiz. Bu tahminler gerçekleşirse ilk defa İtalya'yı geçmiş olacağız. Avrupa'nın da 4'üncü büyük ekonomisi konumuna yükselmiş olacağız" diye konuştu.
'ÇOK DAHA SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR CARİ AÇIK OLUŞTURDUK'
"Türkiye'nin finansal piyasalarda istikrarı sağlama, enflasyonu düşürme, tarihimizin en büyük depreminin, afetlerinin yaralarını sarma, toplumumuzun refah taleplerine cevap verme gündemi var" diyen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Zayıf dış talep koşullarına rağmen, dünyanın zorlu siyasi ve ekonomik şartlarına rağmen ihracatımız artmaya devam ediyor. Geçen yıl 262 milyar dolar seviyesiyle önemli bir başarı sağlandı. Bu yılın eylül ayı itibarıyla 12 aylık yıllıklandırılmış ihracatımız 269,7 milyar dolar seviyesine gelmiş durumda. Bu yıl sonu itibarıyla 274 milyar dolara ulaşmasını bekliyoruz. Turizmimiz gayet iyi gidiyor. Geçen yıl 60 milyar doları geçmiştik. Bu sene de 64 milyar dolarlık bir turizm geliri bekliyoruz. Dünyanın 4'üncü destinasyonu konumundayız. Mal ve hizmet ihracatında sağlanan bu artışlarla ithalatın da kontrollü bir şekilde gelişmesi sonucunda cari işlemler açığımızda ciddi bir düşüş sağladık. Son 2 yılda yüzde 4'ler seviyesinde olan cari açık, bu yıl itibarıyla yüzde 1,4 seviyesinde. Çok daha sürdürülebilir bir cari açık oluşturduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bir taraftan büyümemizi ihracatımızı sürdürürken istihdamımızı da gözetiyoruz. İşsizlik rakamı son olarak eylülde 8,6 seviyesinde açıklandı. 29 aydır tek haneli seviyelerde işsizliğimiz var" dedi.
'BORÇ STOKUMUZ DÜŞÜK DURUMDA'
Yılmaz, şöyle devam etti: "Bütçe, en önemli meselelerimizden biri. Bütçede sıkı ve disiplinli bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Bütçe açığı ve borç stoku dikkate alındığında, depreme rağmen Türkiye en iyi performans gösteren ülkeler arasında. Son 3 yılda depreme 90 milyar dolar dolar para harcadık. Sadece konut inşa etmiyoruz, altyapılar, okullar, hastaneler, organize sanayi bölgeleri olmak üzere şehirlerimizi yeniden imal ediyoruz. Son 3 yıldır bütçemiz, bu yüke rağmen belli bir seviyede devam ediyor. Deprem harcamaları dahil bu sene bütçe açığının milli gelire oranı 3,6, deprem hariç 2,8. Önümüzdeki dönemde de bu sağlıklı bütçe seviyesini korumaya devam edeceğiz. Borç stokumuz düşük durumda. Genel yönetim borç stokumuzun milli gelire oranı yüzde 24,1 seviyesine geldi, Avrupa'da bu oran yüzde 80'lerde. Türkiye gerçekten kamu borcu az olan ülkeler arasında. Geçici olarak finansal problemler yaşanabiliyor. Stok olarak bakarsanız Türkiye gerek kamu sektörü gerek şirketlerinde gerek hane halkında dünyada borçluluk açısından en düşük seviyede ülkeler arasında. Kamunun, hanelerimizin, şirketlerimizin borçlarının milli gelire oranı yüzde 93. Bu oran gelişmekte olan ülkelerde yüzde 245, dünyada yüzde 328. Dolayısıyla Türkiye'ye düşük borçluluğu olan ülkelerden biri. Geleceğimiz açısından bu en büyük fırsatlarımızdan biri."

'TL'YE OLAN GÜVEN ARTMIŞ DURUMDA'
Yılmaz, "Bankacılık sistemimiz, sermaye yapımız güçlü. Merkez Bankamızın rezervleri 24 Ekim itibarıyla 185,5 milyar dolara gelmiş durumda. Bundan 2 sene önce 98,5 milyar dolarlara kadar düşmüştü. Bugün güçlü bir rezerv yapımız var. Bu da Türkiye'nin risk primini düşürmüş durumda. Hem istikrarlı politikalar hem cari açığın düşmesi ve dış finansmana olan ihtiyacın azalması, rezervlerimizin artması finansal riskleri azalttı. Bu da dış finansmanın maliyetini düşürüyor. Ülke risk primimizde ciddi bir düşüş oldu. Şu an 247 baz puan seviyelerinde, bir tarihlerde 800'lere kadar gelmişti. Şimdi oldukça düşük düzeyde. Hem kamunun hem de özel sektörün döviz cinsi borçlanmalarındaki faiz oranları aşağıya gelmiş durumda. Kur Korumalı Mevduat geçici bir düzenleme olarak yapıldı, şimdi oradan çıkış sağlamış durumdayız. Bakiyesi 4,9 milyar dolar seviyesinde, bir tarihlerde toplam mevduat içinde yüzde 26'lara kadar gelmişti. Şu anda yüzde 1 seviyelerinde, yeni hesap açılmıyor artık tasfiye oldu diyebiliriz. TL'ye olan güven artmış durumda. Mevduatlarımızda son 2 yılda TL'nin payı yüzde 31,6'dan yüzde 60'lara yaklaşmış durumda" diye konuştu.
'YIL SONUNDA ENFLASYON HEDEFİMİZ YÜZDE 30'UN ALTINI GÖRMEK'
"Enflasyon en büyük meselemiz. Toplumumuzun da en büyük meselesi" diyen Yılmaz, şunları söyledi: "Hükümet olarak hep şunu söylüyoruz, Cumhurbaşkanımız hep altını çizer; 'Millet ne diyorsa biz rotamızı ona göre çizeriz. Milletin sorunu neyse bizim de önceliğimiz odur.' Şu an halkımızın en büyük meselesi, enflasyon. Biz de politikalarımızda bunu önceliklendirmiş durumdayız. Enflasyon 2024 Mayıs ayında zirveyi gördü; 75,5'a çıktı. O tarihten bugüne bir dezenflasyon süreci devam ediyor. Eylül ayında 33,3 gerilemiş durumda. 42 puanlık düşüş var. Eylülde bir miktar beklentilerin üstünde geldi. Ama ekim ayında yeniden bir normalleşme olmasını bekliyoruz. Eylülde gıdadan kaynaklanan geçici yükseliş oldu ama ekim ayı itibarıyla normalleşme bekliyoruz. Yıl sonunda enflasyon hedefimiz, yüzde 30'un altını görmek. Gelecek yıl yüzde 20'nin altına, 2027'de ise tek haneli rakamlara ülkemizi tekrar kavuşturmak. Bunu sağlamak için bir taraftan para politikaları, maliye politikalar, yapısal reformlar yapılıyor. Enflasyonun sadece para politikalarıyla düşmeyeceğinin farkındayız. Bütüncül politika hayata geçiriyoruz. Arz yönlü politikaları da bu çerçevede çok önemli görüyoruz. Özellikle gıda ve konut alanında. Gıda konusunu önceliklendirmiş durumdayız. Gıdayla ilgili çok boyutlu şekilde yaklaşıyoruz. Gıda arzını artırmaya çalışıyoruz. Konutta arz yönlü politikalara önem veriyoruz. Cumhurbaşkanımız 500 bin sosyal konut projemizi açıkladı. Uygun ölçekte, satın alınabilir, enerjiyi verimli kullanan, depremlere dayanıklı bir konut arzı konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Enerji, çok önemli gördüğümüz bir başlık. Özellikle sanayinin enerji üretiminde daha aktif bir konum edinmesi, böylelikle enerji maliyetlerinin aşağıya çekilmesi yönünde çalışmalarımız var. Lojistik çok önemli bir alan. Özellikle OSB ile limanlar arasındaki demir yolu bağlantılarını önceliklendiriyoruz."

'SORUNLARIN FARKINDAYIZ'
Yılmaz, "Sanayimizin rekabet gücünü desteklemeyi öngörüyoruz. Finansal açıdan özel sektörün, sanayimizin, emek yoğun sektörün karşılaştığı sorunların farkındayız, bu konuda hassasiyet gösteriyoruz. Cumhurbaşkanımız her fırsatta; 'Yatırım, istihdam, üretim ve ihracat' diyor. Bunlar, Türkiye'nin kalkınan, gelişen bir ülke olarak vazgeçilmezleri. Bir taraftan finansal istikrarı sağlarken, diğer taraftan seçici bazda esnafa, çiftçiye, sanayiciye destek sunmaya devam ediyoruz. Dünyada rekabetin yoğunlaştığı zorlu bir ortamdayız. Bu ortamda iş dünyamızla birlikte verimliliğimizi yükselterek, daha güçlü bir ekonomiyi birlikte inşa edeceğiz" dedi.
'MANİSA, CARİ AÇIĞIMIZI DÜZELTMEYE DESTEK VEREN BİR İL'
Manisa'nın son dönemde büyük bir sanayi merkezine dönüşmüş bir il olduğunu vurgulayan Yılmaz, “Sanayide iyi bir noktaya geldiği gibi tarımda da önemli bir konuma sahip. Yatırım, üretim, istihdam ve ihracatla anabileceğimiz bir ilimiz. Hizmet sektörleri zayıf görünüyor, henüz potansiyelini tam harekete geçirdiğini ifade edemeyiz ama sanayi ve tarımıyla çok önemli bir ilimiz. 9 organize sanayi bölgesi, 1 endüstri bölgesi, 1 teknokent, 35 Ar-Ge merkezi, 32 coğrafi işaretli ürünü olan, sosyo ekonomik gelişmişlik açısında Türkiye'nin 20'nci ili. İhracatı geçen yıl 7,7 milyar dolar, ithalatı 3,3 milyar dolar. Ticarette fazla veren bir il. Cari açığımızı düzeltmeye destek ve güç veren bir ilimiz. Orta yüksek ağırlıklı bir teknolojik yapıya sahip, son dönemlerde yüksek teknolojide giderek pay aldığını görüyoruz" diye konuştu.
 
   
             
             
             
                             
                             
                            



 
         
         
         
         
         
        