Jeoloji Mühendisleri Odasında (JMO) Antalya ilinin mağaralar açısından önemi görüşüldü. JMO Antalya Şube Başkanı Bayram Ali Çeltik, ülkemizin jeolojik yapısının elverişli olmasından dolayı çok sayıda mağaraya ev sahipliği yaptığını hatırlatarak, “Antalya sadece deniz, kum ve güneşten ibaret bir kent değil. Birçok jeolojik ve doğal güzelliğe ev sahipliği yapmakta. Antalya bir turizm kenti ve keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda doğal güzelliği var. Bunlar her ne kadar yöre halkı ve Antalyalılar tarafından sıradan olarak algılansa da dünya literatürüne baktığımızda dünyada sadece Antalya’da olan ya da dünyada çok az örnekleri bulunan doğal güzelliklere ev sahipliği yapıyoruz. Bunların birçoğu da jeolojik miras niteliğinde. Bu mirasların bir kısmı da mağaralar. Diğer kentlerle karşılaştırdığımız zaman Antalya’nın mağaralar konusunda çok şanslı olduğunu görüyoruz. En çok karstik mağara bölgemizde bulunmakta” şeklinde konuştu.
‘Hakkıyla faydalanamıyoruz’
JMO Antalya Şubesi olarak mağaraların turizme ve bilime kazandırılmasını istediklerini hatırlatan Başkan Çeltik, “Çünkü, bu doğal güzelliklerden hakkıyla faydalanamadığımızı düşünüyoruz. Mağaralar birçok insanın ilgi alanına giriyor. Bizim amacımız, mağaraları turizme ve bilime kazandırmak. Antalya’nın geleceğine ekonomik ve sosyal olarak katkı sağlamak. Alternatif turizmde değerlendirilebilecek mağaralar konusunda çalışma yapılarak, korunmaları gerekir. Milyonlarca yılda oluşan doğal güzelliklerden bahsediyoruz. Bu mağaraların içerisinde mikro organizmalar, canlılar ve bir yaşam var. Mağaraların önce tespit edilmesi gerekiyor. Tespit edildikten sonra içerisindeki doğal oluşumlara zarar verilmemeli. Bu konuda jeoloji bilimi dikkate alınmalı. Gerekli incelemelerden sonra farklı türlere ayrılarak turizme kazandırılmalı. Bunu geleceği düşünerek, bilimi dikkate alarak yapmalıyız” dedi.
‘Çok şanslı bir kentte yaşıyoruz’
Başkan Çeltik, Antalya Kemer’de 500 metre uzunluğunda, Kırkgöz kaynaklarında ise 3 bin 500 metre uzunluğunda mağaraların olduğunu aktararak, “Birçok konuda olduğu gibi maalesef biz bunlardan yeteri kadar yararlanamıyoruz. Çok şanslı bir kentte yaşıyoruz. Deprem açısından, hava açısından, turizm açısından, mağara olarak, jeolojik miras ve jeopark olarak da çok şanslıyız. Bunu yeri gelir sadece jeoloji bilimiyle tek başımıza üstlenebiliriz ama diğer disiplinlerle bir araya gelerek de ortaya çıkarabiliriz. Biz kentimize ekonomik ve sosyal anlamda katkı sağlamak için elimizden geleni yapmaya her zaman hazırız” diye konuştu.
‘Haritalandırılmaya çalışılıyor’
Toplantıda konuşan Akdeniz Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Koray Koç ise, mağaraların insanlık tarihi açısından önemine dikkat çekerek, “İnsanlar tarıma başlamadan önce, konar göçer yaşarken saklanmak ve barınmak için mağaraları seçiyordu. Bunu mağaraları incelediğimizde rahatlıkla görebiliyoruz. Mesela Antalya’daki Karain Mağarası’nda yerleşim 500 bin yıl geriye kadar uzanıyor. Türkiye Arkeolojik Yerleşim Veri Tabanı’na göre Antalya’da 500 mağara olduğu biliniyor. Bu mağaraların bazıları çok geniş ve uzunken, bazıları ise daha küçük. Antalya’daki ve çevredeki mağaracılık kulüpleri ve dernekleriyle irtibata geçtiğimizde mağara ihbarları gelmeye devam ediyor. Bu ihbarlar incelenerek haritalandırılmaya çalışılıyor” dedi.
‘Mağaralarda inceleme yaptık’
Dr. Koç, bilimsel açıdan Döşemealtı’ndaki Tabak Mağarası’nda incelemelerde bulunduğunu ifade ederek, “Burası Arkeolojik Veri Tabanı’nda Harunini Mağarası olarak da biliniyor. 1990’lı yıllarda Harun Taşkıran hocamız buraya birkaç defa girmişler. İçerisinde çömlek parçalarıyla karşılaşmışlar. Günümüzden 6 bin yıl önce bir yerleşim olabileceğini tahmin etmişler. Biz bu mağaraya jeolojik açıdan yaklaştık ve dikitlerde insanların 6 bin 600 yıl önce orada yaktığı ateşin izlerini bulduk. Dikitlerin etrafında duman birikmiş ve jeolojik yöntemlerle yaşlandırdığımızda 6 bin 600 yıl önce insanların burayı kullandığını söyleyebiliyoruz. Buranın yaşamaktan ziyade ölülerini yakmak için kullanıldığı üzerine hipotez kurduk” diye konuştu.
‘Yerel yöneticiler destek olmalı’
‘İnsanların rahat hareket edebileceği mağaraları bilimsel turizm açısından kazandırabiliriz’ diyen Dr. Koç, “Mağaranın arkeolojik geçmişiyle fikir sahibiyseniz gittiğinizde etkilenirsiniz ama hiçbir fikir sahibi değilseniz orası size boşluktan ibaret gelir. Turizme kazandırılmak istenen mağaranın çekici taraflarının ortaya konması lazım. Üzerinde çalıştığımız bir dikit 15 bin yılda birikmiş. Siz bu dikiti kırar ve parçalarsanız 15 bin yıllık birikim gitmiş olur. Yöneticilerin koruma konusunda bizlere destek olması lazım. Çünkü, keşfedilen mağaranın içerisine zarar verilmemesi gerekiyor. Korumak için o mağaranın olduğu bölgedeki insanları bilinçlendirmek gerekiyor. Özellikle yerel yöneticiler bu konuda bizlerle birlikte hareket ederse hem mağaraların korunmasını sağlamış oluruz hem de orada yaşayanlara gelir olur. Yerel yöneticilerin koruma konusunda mutlaka ağırlık koyması ve bizlerle irtibat halinde olmaları lazım. Biz iş makinesi sokulmaya çalışılan mağaralar biliyoruz” dedi.
‘Bilimsel değerlendirme şart’
Mağaraların incelenip potansiyelinin ortaya çıkarılarak turizm için uygunluğunun tartışılması gerektiğini ifade eden Dr. Koray Koç, “Sadece turizme açmak için her mağarada işlem yapmak, yerine konamayacak bir bilgi birikimini de bozabilir. O nedenle öncelikle arkeologların, jeologların, biyologların bir araya gelerek buralarda çalışmalar gerçekleştirmeleri gerekiyor. Turizmden önce mutlaka bilimsel olarak değerlendirmek lazım. Çünkü, her mağara turizme açılmaz. Alanya’daki Dim ve Damlataş Mağaraları görselliği, dokusuyla yıl içerisinde binlerce kişiyi ağırlıyor. Bu tarz mağaraların Antalya’nın farklı yerlerinde de bulunduğundan şüphemiz olmaz. Sayı çok fazla ama bilinirliği az. Bu noktaya daha fazla odaklanmalıyız” dedi.
Esra ALTUNKES
‘Hakkıyla faydalanamıyoruz’
JMO Antalya Şubesi olarak mağaraların turizme ve bilime kazandırılmasını istediklerini hatırlatan Başkan Çeltik, “Çünkü, bu doğal güzelliklerden hakkıyla faydalanamadığımızı düşünüyoruz. Mağaralar birçok insanın ilgi alanına giriyor. Bizim amacımız, mağaraları turizme ve bilime kazandırmak. Antalya’nın geleceğine ekonomik ve sosyal olarak katkı sağlamak. Alternatif turizmde değerlendirilebilecek mağaralar konusunda çalışma yapılarak, korunmaları gerekir. Milyonlarca yılda oluşan doğal güzelliklerden bahsediyoruz. Bu mağaraların içerisinde mikro organizmalar, canlılar ve bir yaşam var. Mağaraların önce tespit edilmesi gerekiyor. Tespit edildikten sonra içerisindeki doğal oluşumlara zarar verilmemeli. Bu konuda jeoloji bilimi dikkate alınmalı. Gerekli incelemelerden sonra farklı türlere ayrılarak turizme kazandırılmalı. Bunu geleceği düşünerek, bilimi dikkate alarak yapmalıyız” dedi.
‘Çok şanslı bir kentte yaşıyoruz’
Başkan Çeltik, Antalya Kemer’de 500 metre uzunluğunda, Kırkgöz kaynaklarında ise 3 bin 500 metre uzunluğunda mağaraların olduğunu aktararak, “Birçok konuda olduğu gibi maalesef biz bunlardan yeteri kadar yararlanamıyoruz. Çok şanslı bir kentte yaşıyoruz. Deprem açısından, hava açısından, turizm açısından, mağara olarak, jeolojik miras ve jeopark olarak da çok şanslıyız. Bunu yeri gelir sadece jeoloji bilimiyle tek başımıza üstlenebiliriz ama diğer disiplinlerle bir araya gelerek de ortaya çıkarabiliriz. Biz kentimize ekonomik ve sosyal anlamda katkı sağlamak için elimizden geleni yapmaya her zaman hazırız” diye konuştu.
‘Haritalandırılmaya çalışılıyor’
Toplantıda konuşan Akdeniz Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Araştırma Görevlisi Dr. Koray Koç ise, mağaraların insanlık tarihi açısından önemine dikkat çekerek, “İnsanlar tarıma başlamadan önce, konar göçer yaşarken saklanmak ve barınmak için mağaraları seçiyordu. Bunu mağaraları incelediğimizde rahatlıkla görebiliyoruz. Mesela Antalya’daki Karain Mağarası’nda yerleşim 500 bin yıl geriye kadar uzanıyor. Türkiye Arkeolojik Yerleşim Veri Tabanı’na göre Antalya’da 500 mağara olduğu biliniyor. Bu mağaraların bazıları çok geniş ve uzunken, bazıları ise daha küçük. Antalya’daki ve çevredeki mağaracılık kulüpleri ve dernekleriyle irtibata geçtiğimizde mağara ihbarları gelmeye devam ediyor. Bu ihbarlar incelenerek haritalandırılmaya çalışılıyor” dedi.
‘Mağaralarda inceleme yaptık’
Dr. Koç, bilimsel açıdan Döşemealtı’ndaki Tabak Mağarası’nda incelemelerde bulunduğunu ifade ederek, “Burası Arkeolojik Veri Tabanı’nda Harunini Mağarası olarak da biliniyor. 1990’lı yıllarda Harun Taşkıran hocamız buraya birkaç defa girmişler. İçerisinde çömlek parçalarıyla karşılaşmışlar. Günümüzden 6 bin yıl önce bir yerleşim olabileceğini tahmin etmişler. Biz bu mağaraya jeolojik açıdan yaklaştık ve dikitlerde insanların 6 bin 600 yıl önce orada yaktığı ateşin izlerini bulduk. Dikitlerin etrafında duman birikmiş ve jeolojik yöntemlerle yaşlandırdığımızda 6 bin 600 yıl önce insanların burayı kullandığını söyleyebiliyoruz. Buranın yaşamaktan ziyade ölülerini yakmak için kullanıldığı üzerine hipotez kurduk” diye konuştu.
‘Yerel yöneticiler destek olmalı’
‘İnsanların rahat hareket edebileceği mağaraları bilimsel turizm açısından kazandırabiliriz’ diyen Dr. Koç, “Mağaranın arkeolojik geçmişiyle fikir sahibiyseniz gittiğinizde etkilenirsiniz ama hiçbir fikir sahibi değilseniz orası size boşluktan ibaret gelir. Turizme kazandırılmak istenen mağaranın çekici taraflarının ortaya konması lazım. Üzerinde çalıştığımız bir dikit 15 bin yılda birikmiş. Siz bu dikiti kırar ve parçalarsanız 15 bin yıllık birikim gitmiş olur. Yöneticilerin koruma konusunda bizlere destek olması lazım. Çünkü, keşfedilen mağaranın içerisine zarar verilmemesi gerekiyor. Korumak için o mağaranın olduğu bölgedeki insanları bilinçlendirmek gerekiyor. Özellikle yerel yöneticiler bu konuda bizlerle birlikte hareket ederse hem mağaraların korunmasını sağlamış oluruz hem de orada yaşayanlara gelir olur. Yerel yöneticilerin koruma konusunda mutlaka ağırlık koyması ve bizlerle irtibat halinde olmaları lazım. Biz iş makinesi sokulmaya çalışılan mağaralar biliyoruz” dedi.
‘Bilimsel değerlendirme şart’
Mağaraların incelenip potansiyelinin ortaya çıkarılarak turizm için uygunluğunun tartışılması gerektiğini ifade eden Dr. Koray Koç, “Sadece turizme açmak için her mağarada işlem yapmak, yerine konamayacak bir bilgi birikimini de bozabilir. O nedenle öncelikle arkeologların, jeologların, biyologların bir araya gelerek buralarda çalışmalar gerçekleştirmeleri gerekiyor. Turizmden önce mutlaka bilimsel olarak değerlendirmek lazım. Çünkü, her mağara turizme açılmaz. Alanya’daki Dim ve Damlataş Mağaraları görselliği, dokusuyla yıl içerisinde binlerce kişiyi ağırlıyor. Bu tarz mağaraların Antalya’nın farklı yerlerinde de bulunduğundan şüphemiz olmaz. Sayı çok fazla ama bilinirliği az. Bu noktaya daha fazla odaklanmalıyız” dedi.
Esra ALTUNKES