Züleyha Kurt, velilere, çocuklarını iyi tanımalarını önererek, “Çocuğunuzu iyi tanıyınız. Çocuklardan yapamayacağı şeyleri istemeyiniz. Onları yeteneklerinin ötesinde başarı göstermeye zorlamayınız. Çocuğunuza yeteri kadar harçlık veriniz. Çocuğunuzun okul dışındaki arkadaşlarının kontrol ediniz. Çocuklarınıza karşı sabırlı, soğukkanlı ve anlayışlı olunuz” uyarılarında bulundu. Okul döneminin okul alışverişleri, dersler, ödevler, dönemi olduğunu hatırlatan Kurt, “ Bu dönem çocuklar ve aileler için heyecanlı bir süreçtir. Anne ve babalar çocuklarına okul döneminde yardımcı olmalı. Tatildeki rahat ev ortamından, esneyen kurallardan sonra okulun kurallarla, sorumluluklarla dolu ortamına adapte olma süreci tüm aile bireyleri için zordur” şeklinde konuştu.
RÖPORTAJ: Esra ALTUNKES
E.A- Okullar açılıyor ve büyük bir hareketlilik var. Bizde Akdeniz Manşet Gazetesi olarak bu konuda sizinle sohbet ederek okuyucularımıza destek olmak istiyoruz. Bu konuda velilere nasıl yardımcı olabiliriz?
Z.K : Evet gerçekten yoğun bir döneme girdik. Aileler, öğrenciler, öğretmenler ve tün eğitim camiası herkes hazırlık içerisinde yeni bir süreç başlıyor. Yeni bir deneyim ve öğrenme süreci, heyecan verici…
E.A- Evet özelliklede ilkokula başlayacaklar için değil mi?
Z.K : Evet ilkler her zaman önemlidir. Çünkü biz ilk deneyimimizin üzerine veri kayıtlarımızı oluştururuz. Bu nedenle hayatımızdaki ilkler bizim veri tabanımızdır.
E.A-Tatil sonrası okula geçiş dönemi ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
Z.K:-Yaz tatiliyle birlikte esneyen uyuma saatleri, eğlence ve oyun zamanları çok yakında okulların açılmasıyla sona eriyor. Tatil tabii ki önemli bir ihtiyacımızdır. Gün içerisindeki yoğun çalışma temposundan sonra bedensel ve zihinsel olarak dinlenmeye ihtiyaç duyuyoruz. Tatil bitiminde yine bizleri yoğun çalışma temposu beklemektedir. Tatildeki rahat ev ortamından, esneyen kurallardan sonra okulun kurallarla, sorumluluklarla dolu ortamına adapte olma sürecinde, anne - babaların çocuklarına yardımcı olması önemlidir.
Bu dönem aslında tüm aile bireyleri için zordur. Artık herkes için tatil bitmiştir. Aynı zamanda da yeni bir dönem başlamaktadır. Yeni umutlar, fırsatlar, olanaklar, deneyimler…
Yaz tatiliyle birlikte esneyen uyuma saatleri, eğlence ve oyun zamanları yakında sona eriyor. Çocuklar ve ebeveynler için daha planlı ve programlı uzun bir zaman dilimi başlıyor.
E.A-Veliler çocuğu bu ilk güne nasıl hazırlayabilir
Z.K-Anne-babalar, önce çocuğa kaygı ve endişelerini sormalı. Onu dinledikten sonra korkularının çok normal olduğunu, sadece onun değil her çocuğun bu tür kaygılar yaşayabileceğini anlatıp, çocuğu okula gitmesi için cesaretlendirmeliler. Zaten bu adaptasyan döneminde kaygıları yüzünden ağlayan çocukların ailelerine bu sürede yanlarında olmaları için izin veriliyor. Yanlarına girsinler. Çocukları onları görsün. Güven gelsin. ‘Okuldayım, korkunç bir yerde değilim. Ailem de beni yalnız bırakmıyor diye hissetsin çocuklar
E.A- Okul yaşı baya düştü. Çocuklarda fobi oluşabilir mi?
Z.K : Bir bakıma evet bir bakıma hayır. Okul yaşı oldukça aşağıya inmiş durumda. Ebeveynler çalışıyor. İş gereği ya da çocuklarının biraz daha erken sosyal yaşama alışmaları için 3,5–4 yaşında çocuklarını kreşe vermek istiyorlar. Şehir ve apartman yaşamı çocukların yeterince sosyalleşmelerini, iletişim kurmalarını engelliyor. Geçen gün bir danışanım bu konudaki kaygılarını anlattı. Çocuğunu kreşe vermek istiyor ama bunu sağlıklı bir şekilde nasıl yapılabileceğini kafasında tartıyordu. Çocuğu 3,5 yaşında ve diğer çocuklarla çok az oynayabiliyor. Tam gün kreşe verse çocuk dayanamayacak ve gitmek isteyecek. Çünkü annesini özlüyor. Vermese tün gün evde kapalı kalıyor. Onu kreşe alıştırmakla ilgili ayrıca kafasında sorular var. Durum oldukça karışık görünüyor. Onunla konuşurken netleştirmesi gerekenler üzerinde durduk. Kreşler bu konuda aslında sosyal yaşama uyumun başladığı noktalar ve çocuğun duygusal olarak ta rahat olmasını, güvende hissetmesini sağlamak lazım. Aksi takdirde kreşe başlamak, okul fobisininde başlangıç noktası olabilir. Fobinin nedeni tanımadığı bir ortamda uzun süre yalnız kalmak. Terk edilmişlik duygusu yaratabiliyor. Bu konuda yaşa göre yarım gün uygulaması olabilir. Bununla birlikte çocuk kreşe başladığında anneler bir süre çocuklarıyla birlikte onların göre bileceği ve aynı zamanda mekanın biraz daha dışında tutularak uyumu adım adım sağlamalarına yardımcı olmak gerekir. Çocuklar bulundukları yerin güvenli olmasını isterler. Bulundukları yere alışıncaya kadarda korunma içgüdüsüyle hareket ederler. Bu doğaldır. Ve gereklidir de aynı zamanda. Ebeveynlerin en çok dikkat etmeleri gereken noktalarda biride budur. Eğer çocuk duygu ve düşünce olarak bir değişime hazırlıklı değilse, tepki gösterir. Ağlar ve direnir. Bu noktada ailelerin uyanık, farkında olmaları onladır da çocukları da rahatlatacaktır.
E.A- Nasıl uyanık olabilirler? Buradaki farkındalık nedir?
Z.K: Öncelikle okula başlamadan önce aile içerisindeki konuşmalar çocukları hazırlar. Çocuklar kendileriyle ilgili konuşmalara dikkat kesilirler. Ve eğer bu kendileriyle ilgili bir değişimse merakları artmaya başlar. Aileler bu konuda öncelikli olarak bu değişimin mantığını algılamaya hazırlamış olmalılar. Ve buna duyguyu da eklemeliler. Okula başlama heyecanı bu hepimizin yaşadığı bir duygudur. Hepimiz heyecanlanırız. Ve bazen önümüzü göremediğiz noktada bu heyecanımız korkuya dönüşebilir. Anneler bunu çok çabuk fark eder. Ve çoğunlukla çok sade, doğruları basitçe anlatırla çocuklarına. Bunlarda önemli olan annenin başlangıç noktasında güvenli olması, çocuğunu öğretmeniyle tanıştırması, bazı sorumlulukları artık öğretmeniyle paylaşacağı hissini vermesidir. Özellikle hissini vermesi diyorum çünkü çocuklar 14 yaşından önce tam olarak bilincini oturtmamışlardır. Duygular daha baskındır. Anneler çocukların duygularını bastırmak yerine onlara güven verecek noktaları gözlemlemeli ve hayata geçirmelidir. Şöyle örnek verebiliriz; çocuğu okula henüz yeterince hazırlamamış bir anne, çocuğunu okula götürdüğünde çocuk tam durumu algılayamaz, öfkelenip ağlamaya başlarsa anneler-babalar çocuklarına kızabiliyor. Yaşadıkları korkunun üzerine ya da durumu anlamlandıramamalarının üzerine birde anne-baba kızgınlığı binince çocuk okula başlamanın hiçte iyi bir şey olmadığını deneyimleymiş oluyor. İlk öğrenme dediğimiz şey ve ertesi gün okula gittiğinde okulu görünce aynı huzursuzluk yeniden başlıyor. Burada uyanık olmak, çocuklarının duygularının farkında olmak, onların isteklerini anlamak bunu yaparken yumuşak, sevecen ve istikrarlı olabilmekten geçiyor. Çocuğun okulu, sınıfı, öğretmenini tanıması, ihtiyaçlarının nasıl giderileceğinin öğretilmesi bir süreç meselesidir. Ebeveynlerin buna hazırlıklı olması gerekir. Bu dönemde gösterecekleri ilgi, açıklık, rahatlık, güven çocuğun temelde okulla ilişkisinin nasıl öğretildiğinin ilk aşamasıdır aslında. Okul fobisinin oluşmasını engellemenin temel yolu budur. Çocuklar yeni şeyleri merak ederler. Destek verdiğimizde bu süreci daha keyifli hale getirebiliriz. Bu tablo emin olun eğitim hayatları boyunca çocukları da, anne-babaları da rahatlatacak temel adımdır.
E.A : Peki, ilerleyen yıllarda?
Z.K: Özellikle lise çağına kadar, çocuklarımızın temel ihtiyaçları hayatla uyumdur. Eğitimin öğretim kısmı evet okullarımızda veriliyor. Eğitimse tek başına okulun sorumluluğu değildir. Bu hepimizin sorumluluğudur. Bugün yaşanan temel problemlerden biri ilgi. İlgi göstermekte ihtiyacı karşılaya biliyor muyuz? Yani gelişmekte olan nesli ne kadar duyuyor, ne kadar hissediyoruz? Onlara ne kadar zaman, ne kadar enerji, ne kadar bilinçli emek harcıyoruz sorunu. İlginin gerçek anlamı bu aslında. Bizler çok hızlı bir çağın içerisindeyiz. Hep bir koşuşturma var hayatımızın içinde. Her şey çok karmaşık. Bu karmaşanın içinde en çek yaşanan çatışma nesil farkı. Çocuklarımızın maddi ihtiyaçlarını karşılamaya çabalarken manevi dünyalarını aç bırakabiliyoruz. Çocuklar veya gençler kendilerini yalnız ve mutsuz hissedebiliyorlar.
E.A : Evet ! Bu konuda tavsiyeniz nedir?
Z.K: Ailelerde genel eğilim işin mantığını kavramaktır. “Aman ha kızım bunu şöyle yap, oğlum bunu böyle yap ! “ Korumacı mantıkla sürekli biz nasihat verme eğilimindeyiz. Sürekli onların beyinlerine bir şeyler yüklemeye çalışıyoruz. Okula başlarkenki o merakı ve heyecanı bu tutumumuzla öldürüyoruz aslında. Ailelerin kaçırdıkları en büyük nokta bu. Onları korumak adına onları ruhsuz yürüyen zombiler haline getirebileceğimizi hesaplayamıyoruz. Bu ailelerin bilerek yaptığı bir şey değil. Bilmeden büyütmeye çalıştığımız fidanların dallarını kırıyoruz.
E.A- Ne yapmalıyız peki? Çünkü tehlikelere karşı hepimiz çocukları korumak isteriz.
Z.K : Birincisi onlara nasihat vermek en son çaremiz olmalı. İlk işimiz onların merakını geliştirerek, düşünmelerini sağlamalıyız. Biz onlara sormalıyız. “Bu konuda ne düşünüyorsun?” “Neleri fark ediyorsun?” “Sana bu konuda nasıl yardımcı olabilirim?” Bakın bu sorular çok basittir. Bununla birlikte emin olun kaliteli bir yaşamı yaratmanın en sağlam yoludur. Sorulan her soru çocuğun düşünmesini sağlar. Onlar kendi düşüncelerini ifade etmeye başladıklarında biz onların gerçek düşüncelerini, duygularını anlarız. Dolayısıyla ihtiyaçlarını, tamamlanması gereken yanları fark ederiz. Ve soru sorup cevap aldığımızda, dinlediğimizde çocuklarımızla ilişkilerimiz çok güçlenir. Onlarla olan sevgi, saygı bağımız artar. Bu durum anne ve baba olarak bizi tatmin eder. Bu ebeveynlere dönük kısmı. Çocuklarımızdaki etki ise mucizevidir. Kendi duygu ve düşüncelerini fark etmeye başlarlar. Biz artık onların konuşabilecekleri dostları oluruz. Maddi manevi doyumlu, mutlu insanlar haline gelirler. Kuralların mantığını kendileri düşünmeye başlarlar. Sınırlarını ve özgürlüklerini daha güvenle bizimle birlikte konuşabilecek güvenleri oluşur. Kendilerine güvenleri artar. Karmaşalarını dışarıda değil bizimle paylaşmayı tercih ederler. Ve bu çok güvenlidir.
E.A : Evet bende tam bu noktadan bahsedecektim. Özellikle bonzai kullanımı ilkokula düştü ve bu dehşet verici bir durum bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Z.K : Bu konuda herkesin yapabileceği şeyler var. Ama kullanım noktasında ilk adım bence önlem alabilmekte. Bu konuda devletin, okulun, ailenin, gençlerin yapabilecekleri var elbette. İlk soru şu ; “Bu konu tehdit eden bir vahşet verici durum olarak mı ele alınmalı, yoksa durumu kabul edip yapmamız gerekenlere mi odaklanmalıyız? İnsanlar ya ihtiyaçlarından-çaresizliklerinden ya da meraklarından bu tuzağa düşüyorlar. “Merak” Bakış açısı olduğunda giderilir. “İhtiyaçlar” Doyunulduğunda. “Bağımlılıklar” başladıktan sonra durumla mücadele etmek daha meşakkatli bir iştir. Ve uzman desteği gerekir. Asıl çözüm çocuklarımızın bakış açısı kazanmasına yardımcı olmak ve duygularını doyurarak onların bu durumları algılayıp “HAYIR” diyebilecekleri özgüveni sağlamamızda yatıyor. Çocuklar, gençler çok akıllılar ve pek çok şeyin farkındalar. Yaklaşımları çok iyi gözlemleyebiliyorlar. Onlara düşünme ve kendilerini ifade etme haklarını verdiğimizde, meraklarını sağlıklı yollarla gidermek konusunda kafalarını açtığımızda emin olun bu durumla bir numara baş edecek insanlar onlardır.
E.A- Biraz da çocuğun okuldan geldikten sonraki zaman dilimlerini nasıl değerlendirmeleri gerekmektedir bilgilendirir misiniz?
Z:K-Çocuğun çalışma odasının sade ve dikkatini dağıtacak uyaranlardan arındırılmış olarak düzenlenmesi ders çalışmasını kolaylaştırır. Okuldan geldikten sonraki zaman dilimi için etkinlik takvimi düzenlenebilir. Ödev zamanı, dinlenme zamanı gibi. Okul ve ailenin çocuk için işbirliği yapması önemlidir. Yaşanılan sorunların çözümünü kolaylaştırır ve çocuğa güven verir. Okulun, öğretmenin ve ailenin tutumları tarafsız, objektif ve bilgilendirici olmalıdır. Sorunların çözümünde her iki tarafı da en çok çıkmaza sürükleyen tutum yargıya dayalı davranışlardır. Okulda ders ortamında ve teneffüslerde çocukların uyması gereken çok temel kurallar vardır. Bu kurallara uyulması konusunda aileler çocuklarını desteklemelidir. Bir nedene dayanan konuşma tarzı benimsemek doğru olacaktır. Örneğin; “Derste arkadaşlarınla konuşmamalısın, çünkü siz konuşurken öğretmen ders yapamaz, siz de öğrenemezsiniz.” Ebeveynin buradaki konuşması, hem davranışın düzenlenmesine, hem de açıklamasına yöneliktir. Çocuğun sınıf ortamında dersi dinlemekte ve isteklerini ertelemekte zorlanması, başladığı işi bitirmekte güçlük yaşaması, sık sık söz kesmesi, arkadaşlık ilişkilerinde sıkıntı çekmesi gibi sorunlar, ilgili öğretmenle işbirliği yapılmasına rağmen çözülememiş ise, bir uzmandan yardım alınması önerilir.
E.A- Çocukların okul başarısını arttırmak için neler yapılmalı?
Z.K: Anne-babanın, çocuğun yaşına göre evde yapabileceği sorumluluklar vermesi, ödev yapma ve ders çalışma sorumluluğunu kazanmasına yardımcı olur. Anne - babanın olumlu, destekleyici, kendi kendilerine iş yapabilme becerilerine olanak sağlayan davranışları, çocukların okul başarısını arttırır. Çocukların anne - babayla vakit geçirmeye ihtiyaçları vardır. Ebeveyn olarak çocuklarınızla oyun oynayarak işbirliğinin, sevginin ve yakın bağların gelişmesini sağlamış olursunuz. Hem sizin, hem de çocuğunuzun yapmaktan hoşlandığı bir şey bulun. Yürüyüşe çıkabilirsiniz, parka gidebilirsiniz… Bazen de tüm dikkatinizle sadece dinlemek olabilir. 15 dakika vermek o günün nasıl geçtiğini konuşmak, gerçekten onunla birlikte olmak için yapmakta olduğunuz bir şeyi bırakmak büyük bir fark yaratacaktır.