Akdeniz Kan Hastalıkları Vakfı Başkanı ve Antalya Genetik Hastalıkları Değerlendirme Merkezi Mesul Müdürü Prof. Dr. Duran Canatan, dünyada ve ülkemizde talasemi tarihine dikkat çekmek amacıyla ‘Talaseminin Yüz Yılı’ isimli kitabını yayımladı. Türk Hematoloji Derneği ve Nobel İlaç katkılarıyla hazırlanan ‘Talaseminin Yüz Yılı’ 1925’ten 2025’e kadar talasemi oluşumunu ele alıyor. Prof. Dr. Duran Canatan, geçen yıl 50’nci Hematoloji Kongresi’nde ilk açılış konferansı olarak kendisine dünyada ve ülkemizde talaseminin tarihini anlatması yönünde görev verildiğini dile getirerek, talasemi kitabının ortaya çıkma süreci hakkında şöyle konuştu: “Konuyu titizlikle hazırlayarak kongrede sunum yaptım. Sunumun ardından Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhlis Cem Ar ve Türk Hematoloji Derneği İl Başkanı Prof. Dr. Şule Ünal Cangül bu konuyu benden kitap haline getirmemi rica ettiler. Onlara da teşekkür ettim.”
Canatan’dan kitap
Talasemi tarihine ilişkin açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Canatan, “Talasemi ilk defa 1925 yılında Amerikalı Prof. Dr. Edward Thomas Cooley tarafından ‘Cooley Anemisi’ olarak tanımlanmasından sonra 1950 yılında tüm dünyada Deniz Kansızlığı: Talasemi olarak kabul edilmiştir. Bu konuda ülkemizde Prof. Dr. Muzaffer Aksoy hocamız öncülük etmiştir. Bu kitap da insanlığın başlangıç tarihi ve talaseminin küresel dağılımını etkileyen sıtma ile ilişkisi, göçler, akraba evlilikleri ve gelenek ve göreneklerin etkisi hakkında bilgilere yer verilmiştir” diye konuştu. Kitabı yazarken öncelikle insanlığın çıkış noktasından yola çıktığından bahseden Canatan, bu hastalığın çıkış evresinin Mezopotamya olduğunu söyledi. Canatan, talaseminin küresel dağılımını etkileyen faktörleri şu şekilde aktardı: “Sıtmanın talasemi, hemoglobinopatiler ve enzimopatili taşıyıcı bireylerde evrimini tamamlayamadığından hastalığa karşı direnç oluşmakta, böylece sağlıklı bireyler sıtmadan kaybedilir iken, taşıyıcılar sıtmaya direnç gösterdiğinden hastalık doğal seleksiyon nedeni ile sıtmanın olduğu yerlerde yaygın görülmektedir.”
1950’lere kadar mücadele
O yıllarda talaseminin çekinik genlerden geçtiği için bireylerin hayatını kaybetmesine neden olduğunu belirten Duran Canatan, “Sıtmanın ilacı 1900’lerde bulunuyor. 1950’lere kadar tüm dünya sıtmayla mücadele ediyor. Tabi sağlıklı bireyler o yıllarda hayatını kaybediyor; ayakta kalanlar ise talasemi taşıyıcıları. Kapalı topluluklarda talasemili bireyler birbirleriyle evlendikçe çocukları yüzde 50 taşıyıcı oluyor; yüzde 25 hasta oluyor. Hasta çocuklar da o yıllarda tedavi edilemiyor. Kansızlıktan kaybediliyor, sağlıklı kişiler de sıtmadan hayatını kaybetti. Akraba evlilikleri de oldukça taşıyıcılık da artıyor. Bunun yanında beslenme ve enfeksiyonlarda da en çok gençler etkileniyor. Talasemi ve hemoglobinopatiler göçler nedeni ile tüm dünyanın sorunu hale gelmiştir” ifadelerini kullandı.
Bilinmeyen tarih
Prof. Dr. Duran Canatan, ‘Talaseminin Yüz Yılı’ kitabının tarihsel süreci ve içeriğine ilişkin sözlerini şöyle sürdürdü: “Talaseminin tanımlanması, genetiği, tanısı üzerine tarihsel önemli makalelere yer verilmiştir. Bilinmeyen tarihte Hipokrat Koleksiyonu, Kalıtsal Anemileri Düşündüren Arkeolojik Kalıntılar gibi temel kaynaklar ele alınmıştır. Yunan hekimlerden Caminopetros, Hipokrat koleksiyonunda soluk, zayıf ve dalak büyüklüğü bacak ülserleri olan çocukların tanımladığını, talasemi ve orak hücre ile ilişkilendirildiğini yayımlamıştır. Talaseminin bilinen tarihinde Cooley ilk defa bunu tanımlıyor ve kendi adını koyuyor. Tabi o dönemlerde sıtma var. Sıtmada talaseminden farklı olarak ateş var. Solukluk, halsizlik, sarılık hem talasemide var hem sıtmada var. O nedenle Cooley o dönem talasemiye kendi ismini veriyor.”
Hastalığın ilkleri
“1960’lara kadar bu hastaların hiçbirisine kan verilemiyordu. Bu yıllarda ilk defa Prof. Dr. Yuet Wai Kan tarafından kan nakli yapıldı. Ardından hastalar kan nakliyle biraz daha yaşadılar ama bu her kan naklinde bu kez demir biriktiği için demir birikimi de başta kalp olmak üzere çocuklarda kalp yetmezliğine, karaciğer rahatsızlığına yol açıyordu. Bu sefer demir ilacı gündeme geldi. Hastalığın tedavisinde ilk kan transfüzyonu, ilk demir atıcı ilaçlar, ilk kemik iliği nakli konusunda bilim insanlarına yer verilmiştir. Ülkemizde talasemi konusunda önemli köşe taşlarına dikkat çekilmiştir. Hastalığın ilk tanımı, ülkede yapılan epidemiyolojik taramalar, genetik çalışmalar, ilk mutasyon çalışmaları, ilk doğum öncesi tanı, ilk pre implantasyon yanında hastaların tedavisinde ilk kök hücre çalışmaları temel köşe taşları olmuştur.”
Harita güncellendi
“Dünyada hastalığın önlenmesi konusunda ilk yasayı çıkaran ülke olarak, yönetmelik geç yayınlanmış olsa da hemoglobinopati önleme programı ile kısa sürede diğer Akdeniz ülkelerindeki önleme başarısı elde edilmiştir. Ülke çapında evlilik öncesi talasemi testinin uygulanması ile hem hastalık önlenmiş hem de ülkenin talasemi haritası güncellenmiştir. Talasemi ve hemoglobinopati konusunda tarama, genetik ve prenatal çalışmalar İstanbul’da Ankara, İzmir, Adana, Antalya gibi değişik illerde devam etti. Türkiye’deki en büyük çalışmalar Ankara ve Hacettepe Üniversitelerinde yapıldı. Antalya’da ise Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi olarak buraya geldik ve çalışmalarımıza başladık; Talasemi Merkezi’ni kurduk. Türkiye’de ilk Talasemi Derneği’ni Prof. Dr. Hüseyin Sipahioğlu hocamız kurdu.”
‘İlk defa yasalaştı’
“Türkiye’deki en önemli kırılma noktalarından birisi de şudur. Dünyada hiçbir ülke yasa çıkarmadı. Biz yasasını çıkarttık. O konuda tarihe geçtik. Talasemi konusunda yasa çıkaran tek ülkeyiz. 1993 yılında Prof. Dr. Ayten Arcasoy hocamızın da girişimleriyle TBMM’de 3960 sayılı Kalıtsal Kan Hastalıkları ile Mücadele Kanunu kabul edilerek resmi gazetede yayımlanmıştır. Yasa yayınlanır yayınlanmaz Sağlık Bakanlığı tarafından Antalya, Mersin ve Muğla Devlet Hastanelerine gerekli cihazlar alındı. Bu merkezlerden gelen teknisyenleri Ankara Tıp Fakültesi Hematoloji laboratuvarında Prof. Dr. Ayten Arcasoy hocam ile ekibimiz eğitildi. 2000 yılında ilk defa ülkemizde Uluslararası Talasemi Yaz Okulu ve Kongresi’ni düzenledik. Türkiye’den ve dünyadan gelen bilim insanlarını ağırladık. Yine 2000 yılında başlattığımız Talasemi Gençlik Kamplarıyla hastaların bilinçlendirilmesi ve yaşama tutunması bizim için milat oldu.”