Antalyaspor için 2025-2026 sezonunun ilk yarısı, hani o çok bildiğimiz "yerli hoca döngüsünün" duvara tosladığı, projelerin sonuç vermediği bir hayal kırıklığı dönemiydi. Emre Belözoğlu’nun modern pas oyunuyla başladık, Erol Bulut’un o savunma güvenliği masalıyla devam ettik; ama günün sonunda ligde çıktığı 8 maçta topladığı o iç yakıcı 5 puanla (1G, 2B, 5M) tam bir fiyaskoya imza atan bir yapıyla baş başa kaldık. TFF’nin "üç hoca" sınırı kapıda beklerken artık macera arama lüksümüz bitti; cebimizdeki o son kurşunu tam isabetle sıkmamız lazım. Benim tercihim çok net; artık o her sene aynı koltuklarda dönüp duran yerli isimlerden vazgeçip, takıma Avrupaî bir disiplin, yeni bir oyun kültürü ve gerçek bir profesyonellik katacak kaliteli bir yabancı hoca dümene geçmeli. Eğer yine yerli isimlerde ısrar edilecekse de liste belli; ya kupa kaldırmayı bilen Hamza Hamzaoğlu gelir ya da sistem nedir herkese gösteren Sami Uğurlu dümene geçer. Ancak vizyonu değiştirmeden tabelayı değiştiremeyeceğimiz gerçeğiyle artık yüzleşmeliyiz.
Nokta transfer
Transfer tahtası meselesinde ise Başkan Rıza Perçin’in "Yüzde 99 açabiliriz" müjdesi, Ocak ayı için hepimize derin bir nefes aldırdı. 2.5 milyon Euro ödenip o 5 dosya kapandığında önümüz açılacak. Ama sakın ola yine "aman tahta açıldı" diyerek vasat adamları takıma doldurmayın. Bu kulüp o hatayı defalarca yaptı ve bedelini çok ağır ödedi. Bize artık sahaya çıktığında formanın hakkını veren, tabelayı değiştiren, o kevgire dönmüş savunmayı toparlayacak nokta transferler lazım. Savunmanın göbeğine bir lider, orta sahaya takımı yönetecek bir beyin ve forvete o topu kaleye sokacak bir bitirici aldığımızda bu takımın çehresi zaten kendiliğinden değişecektir. Ocak ayında yapılacak her hamle bizi 2027’ye kadar sürecek karanlık bir sürece itebilir; bu yüzden parayı sokağa değil, karakterli ve doğrudan ilk 11 oynayacak o omurga oyuncularına yatırmalıyız.
Hemen uçağa bindirilmeli
Kadroda ise sadece bir temizlik değil, tam anlamıyla bir tasfiye operasyonu şart. Özellikle devre arası geldiğinde o soyunma odasındaki verimsiz kalabalığı dağıtmak zorundayız. Kiralık gelip de bu şehrin ekmeğini yiyen ama sahada hayalet gibi dolaşan kim varsa hemen uçağa bindirilmeli. Tomas Cvancara ve Kenneth Pall meselesi tam bir fiyasko; hem beklenen verimi verme hem de alacakların ödenmediği gerekçesiyle kulübü FIFA’ya şikayet et. Bu takıma aidiyet hissetmeyen, ruhu Antalya’da olmayan kiralıklarla yollar derhal ayrılmalı. Bununla da yetinmeyip, Antalyaspor’un kendi öz evladı olup da yıllardır yerinde sayan, formanın ağırlığını taşımaktan aciz yerli oyuncularla da helalleşme vakti geldi. Soyunma odasındaki o verimsiz kalabalığı, o "nasıl olsa buradayım" rahatlığını temizlemeden hangi hocayı getirirseniz getirin sonuç değişmeyecektir.
Tahammül kalmadı
Son söz olarak; Antalyaspor bir aile takımıdır ama bu ailede çalışmayan, katkı vermeyen ferde artık yer yok. İkinci yarıda bambaşka bir Antalyaspor izlemek istiyorsak; tahtayı açacağız, o vizyoner "yabancı hoca" disiplinini getireceğiz ve eldeki o verimsiz, toksik kalabalığı kapının önüne koyacağız. Bizim Hasan Yakub’lar, Ege’ler, Ali Demirbilek’ler gibi pırlanta gibi gençlerimiz orada beklerken, dışarıdan gelip de formayı yük görenlere artık tahammülümüz kalmadı. Şehrin ve taraftarın tek isteği; sahada son ana kadar savaşan, yenilse bile onuruyla yenilen bir takım görmek. Bu radikal operasyon başarıyla tamamlanır ve doğru futbol aklı dümene geçerse, Akdeniz’in fırtınası yeniden etkili olmaya başlar. Bu dar boğazdan çıkışın tek yolu; korkusuzca budama yapmak ve takımı sağlam bir omurga üzerine yeniden inşa etmektir.




