Antalyaspor’un Başakşehir karşısında aldığı 4-0’lık yenilgi, sadece skor tabelasında yazan bir mağlubiyet değil, takımın ruhunu, disiplini ve sorumluluk duygusunu kaybettiğinin açık bir göstergesiydi. Tribünler yeterince doluydu; taraftar maça inanarak geldi, şehir yine takımının arkasında durdu. Antalya Stadyumu’nda atmosfer harikaydı, ama sahadaki oyuncular o enerjiyi taşıyamadı. Bazı futbolcuların vurdumduymaz tavırları, mücadeleden kaçan oyun tarzları, Antalyaspor’un ruhuna yakışmadı. Buna rağmen tribün, kaleci Abdullah Yiğiter’i ayrı tuttu. Çünkü Yiğiter sahada savaşan tek isim gibiydi. Her kurtarışıyla takımı ayakta tutmaya çalıştı, top ne zaman ona gelse tribünlerden alkışlar yükseldi. Taraftar, o alkışlarla aslında “biz hala inandık” mesajı veriyordu. Fakat ne yazık ki o inanç, sahadaki on ismin umursamazlığıyla giderek zayıfladı. Bu takım, yıllardır karakteriyle anılırdı; bu maçta o karakterin izleri, sadece kalecisinin ellerinde kaldı.
Karakter inşa etmeli
Erol Bulut’un göreve gelişiyle birlikte Antalyaspor camiasında bir umut havası oluşmuştu. Herkes “takım yeniden ayağa kalkacak” düşüncesindeydi. Ancak geçen haftalar gösterdi ki umut, sadece değişimle değil, dönüşümle gerçekleşiyor. Bulut’un sistemi hala oturmadı; savunma hattı arasında ciddi mesafeler var, orta saha üretken değil, hücum hattı ise rakip ceza sahasında etkisiz kalıyor. Üstelik takımın oyun disiplininden uzaklaşması, teknik heyetin elini de zayıflatıyor. Şu anda Erol Bulut’un bir kredisi var ama bu kredi sonsuz değil. Gerçekçi olmak gerekirse, önünde en fazla iki maçlık bir süreç kaldı. Eğer bu iki maçta takım hem skor hem oyun olarak bir reaksiyon göstermezse, taraftarın sabrı tükenir, yönetimin desteği azalır. Bu saatten sonra Erol Bulut’un işi sadece taktik belirlemek değil, karakter inşa etmektir. Lakayıt oyuncularla devam etmek, sadece tribünlerle olan bağı değil, kendi koltuğunu da tehlikeye atar. Bu yüzden net bir tavır, disiplinli bir kadro tercih ve psikolojik olarak takımı yeniden motive eden bir yaklaşım şart.
Reaksiyon zamanı
Antalya Stadyumu’nda o gün yaşanan atmosfer, aslında bu kulübün hala ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu kanıtladı. Kadın-erkek, genç-yaşlı binlerce insan takımına sahip çıktı. Bu şehir, yenilgiyi kabullenmez ama mücadeleyi sever. Taraftar, formasını terleten oyuncuya sarılır, ama vurdumduymazlığa tahammül etmez. Abdullah Yiğiter’in alkışlanması, o gün aslında tüm takıma verilen bir mesajdı: “Biz mücadele edeni destekleriz.” Artık herkesin bu mesajı doğru okuması gerekiyor. Bu takım yeniden ayağa kalkabilir, ama bunun yolu sahada aidiyet hisseden oyunculardan geçer. Antalyaspor’un geçmişinde nice zor dönemler oldu, her seferinde küllerinden doğdu. Şimdi yine o dönemeçteyiz. Tribünler hazır, şehir inançlı, tek eksik sahada savaşacak bir takım. Bahane değil, reaksiyon zamanı. Bu şehir artık sonucu değil, karakteri alkışlamak istiyor.




