Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden Antalya, son günlerde yaşanan deprem hareketliliğiyle sarsıldı, bölgenin depremselliği yeniden masaya yatırıldı. Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Antalya Şube Başkanı Mustafa Karancı, yaşanan bu sarsıntıların sürpriz olmadığını, ancak kentin mevcut yapı stoku ve hatalı imar kararları nedeniyle ciddi bir tehdit altında olduğunu vurguladı. Başkan Karancı, 95 kilometre derinlikteki Aksu depreminin, Antalya’nın hemen güneyindeki Kıbrıs-Helen Yayı dalma-batma zonu ile doğrudan ilişkili olduğunu belirterek, “Yaşadığımız bu deprem, yüzeye yakın yerel bir kırıkta değil, bölgenin altında işleyen çok daha büyük bir tektonik süreç içinde oluşmuştur. Bu mekanizma, Afrika Levhası’nın Anadolu Levhası’nın altına doğru dalmaya devam etmesinin bir sonucudur. Antalya’nın deprem tehlikesi sadece derin depremlerden ibaret değildir; ilimizin batısında ve kuzeybatısında Fethiye-Burdur Fay Zonu gibi aktif faylar vardır. Bu nedenle ‘Antalya deprem bölgesi değil’ şeklindeki yanlış algının bilimsel bir karşılığı yoktur” diye konuştu. Karancı, tarihi notlarda bile ‘suların çekildiği ve dalgalarla geri geldiği’, ‘kale stoperlerinin devrildiği’ gibi bilgilerin bulunduğunu hatırlatarak, geçmişte büyük depremler üreten bu bölgenin gelecekte de üretmeye devam edeceğinin altını çizdi.

‘Felakete davetiye çıkarır’

Karancı, deprem tehlikesinden çok, kentin bu tehlikeye ne kadar hazır olduğu sorusuna odaklandı. Buna göre, afete dönüşen her deprem ihmalin sonucu ve Antalya’daki en büyük ihmalin zemin seçimlerinde yaşandığına dikkat çekerek, “Depremsellik ve jeoloji kentin kader defteridir; satırlarını okumadan imara açan her karar, geleceğe bırakılmış bir borç senedidir. Biz içinde bulunduğumuz yapıları bölgenin depremselliğine ve zemin şartlarına göre inşa etmeyi hâlâ öğrenemedik. Tarım arazilerini ve yeraltı suyu yüksek alanları yapılaşmaya açmamamız gerekir” dedi. Başkan Karancı, özellikle Kumluca ve Finike bölgelerinin doğudaki ilçelere göre daha yüksek risk taşıdığını, batıdaki bazı ilçelerde ise yeraltı suyu seviyesi yüksek olduğu için sıvılaşma ihtimali bulunduğunu belirtti. Sıvılaşma riski taşıyan zeminlerin yeterli mühendislik önlemleri alınmadan yapılaşmaya açılmasının felakete davetiye çıkardığını söyledi.

Özkan: Gençler bu üniversitenin geleceği
Özkan: Gençler bu üniversitenin geleceği
İçeriği Görüntüle

‘Falezler korur algısı yanlış’

Halk arasında yaygın olan ‘Falezler Antalya’yı korur’ algısını da değerlendiren Karancı, bu algının doğru olmadığını açıklayarak, “Falezlerimizin uzunluğu Antalya’nın tamamını kapsamıyor. Konyaaltı’nın veya Lara’nın ilerisindeki pek çok bölgede traverten zemin sonlanıyor. Ayrıca traverten zeminin de kendine özgü riskleri var; yeraltı sularının erittiği boşluklar, mağaralar oluşabiliyor. ‘Benim yapım traverten üzerindeyse hasar almaz’ demek doğru değildir” ifadelerini kullandı. Başkan Karancı, Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen ve 2025 Aralık’ta bitmesi hedeflenen Deprem Master Planı’nın gecikecek olmasından duyduğu endişeyi dile getirdi. Plan tamamlanmadan uygulamaya geçilmesinin mümkün olmadığını belirterek, hazırlıksızlık durumunun devam ettiğini vurguladı.

‘Bilimle hareket edilirse değişir’

Karancı, afetlere dirençli şehirler kurmanın tek yolunun bilimle hareket etmek olduğunu söyleyerek, “Şehrin kaderini belirleyen şey, o şehrin depremselliği ve jeolojisidir. Bilimle hareket edilirse kader değişir. Bunun için belediyelerde jeoloji mühendisi istihdamı artırılmalı ve zemin etütlerini gerçek anlamda değerlendirecek, imar kararlarını bilim temelinde şekillendirecek olan jeoloji mühendisleri, kâğıt üzerinde imza için değil, sahaya çıkıp inceleme yapmak için görevlendirilmelidir” dedi. Karancı, bütün kurumların (Orman, Karayolları, DSİ, belediyeler) entegre şekilde çalışması gerektiğini hatırlatarak, aksi takdirde olası bir durumda insanların kendi imkânlarıyla mücadele etmek zorunda kalacağını söyledi.

Muhabir: Esra ALTUNKES