Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) verilerine göre, dünyada diyabet hastası olan kişi sayısı 800 milyonu aşmış durumda. Türkiye’de de durum endişe verici; diyabetli hasta sayısının 10 milyonun üzerinde olduğu ve bu oranın her geçen yıl artış gösterdiği tahmin ediliyor. Uzmanlar, müdahale edilmezse diyabetli sayısının hızla yükselmeye devam edeceği konusunda uyarıyor. Diyabetin (şeker hastalığı) bu kadar hızlı yayılmasının arkasında yatan temel sebep, modern yaşam tarzı ve değişen beslenme alışkanlıkları. Tip 2 diyabet, eskiden daha çok ileri yaş hastalığı olarak görülürken, artık çocukluk ve gençlik çağlarında bile teşhis edilebiliyor. Hareketsiz yaşam tarzı ve yüksek kalorili, işlenmiş gıdalarla beslenme obeziteyi tetikliyor. İnsülin direncinin en önemli nedeni olan obezite, Tip 2 diyabet riskini dramatik şekilde artırıyor. Fiziksel aktivitenin azalması, kan şekerinin düzenlenmesini zorlaştırıyor ve insülinin vücutta etkili kullanılmasını engelliyor. Ortalama yaşam süresinin uzaması ve dünya nüfusunun artması, doğal olarak hasta sayısını artırsa da, artış oranı yalnızca bu faktörlerle açıklanamayacak kadar yüksek.
Hastalığın kontrolü mümkün
Tip 1 diyabetin (genellikle çocukluk ve gençlik çağında başlar ve insülin eksikliğinden kaynaklanır) aksine, Tip 2 diyabetin büyük oranda önlenebilir veya geciktirilebilir olduğu vurgulanıyor. Hastalığın yönetimi ise ciddi komplikasyonları önlemek için hayati önem taşıyor. Özellikle ailesinde diyabet öyküsü olan, kilolu, tansiyon ve kolesterolü yüksek olan bireylerin bu adımları uygulaması kritik önem taşıyor. İşlenmiş gıdalar, şekerli içecekler ve aşırı kalori içeren besinlerden kaçınmak, düşük glisemik indeksli yiyecekleri tercih etmek ve bol lifli beslenmeye odaklanmak, haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta egzersiz (tempolu yürüyüş gibi) yapmak, fazla kilolardan kurtulmak ve ideal vücut kitle indeksini (BKİ) korumak öneriliyor. Tütün kullanımı, diyabet riskini ve hastalığın şiddetini artırıyor. Diyabet tanısı konulduktan sonraki süreç, sadece ilaç kullanımından ibaret değil; bütüncül bir yaklaşım gerektiriyor. Kan şekeri seviyelerinin düzenli olarak ölçülmesi (açlık, tokluk ve HbA1c), tedavi başarısı için temel. Yaşam tarzı değişiklikleriyle kontrol altına alınamayan durumlarda hekim kontrolünde oral antidiyabetikler (haplar) veya insülin tedavisine geçiliyor. Son yıllarda GLP-1 gibi kilo kontrolüne de yardımcı olan yeni nesil ilaçlar tedavi seçeneklerini zenginleştirdi. Diyabet, tedavi edilmediği takdirde sinir hasarı (nöropati), böbrek yetmezliği, kalp-damar hastalıkları ve körlük gibi ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor. Bu nedenle düzenli göz, böbrek ve ayak muayeneleri aksatılmamalı. Diyabetle mücadelede erken tanı ve bireyin kendi sağlığını sahiplenmesi hayati önem taşıyor.




