Her sabah kalktığınızda aynanın karşısında bugün ne giysem diye düşünenlerden misiniz? Ben de öyle. Sabahları ne giyeceğimi seçerken aslında sadece kıyafet değil, biraz da kimlik seçiyorum. O günkü ruh halim, görmek istediğim kişi, göstermek istemediğim yanlarım... Hepsi askılarda sessizce sırasını bekliyor. Moda bana göre sadece trend meselesi değil; bir tür kendini ifade etme biçimi, hatta bazen küçük bir manifesto. Çünkü bir elbise sadece elbise değil; bazen olmak istediğim kişi, bazen diğerlerine göstermek istediğim kişi...

Hayat karmaşası içinde kendimizi aslında "kılıfladığımız" kıyafetlerimiz, bizi biz yapan şeylerden sadece bir tanesi. Kimi zaman gömleğimizdeki vatka, kimi zaman pantolonumuzun paça boyu; tüm bunlar hem kendimizi, hem de bulunduğumuz çevrenin bizim üzerimizdeki temsili. Çünkü toplumsal hayattaki bulunduğumuz çevre; hem düşünce yapımıza, hem de gardrobumuza etki eder.

Moda, sadece beğeni meselesi değil, aynı zamanda ekonomik sınıfın veya kültürel sermayenin, cinsiyet rollerinin, hatta bazen siyasi görüşlerin sessizce bedenimize kazıdığı bir dil. Giydiğimiz her şeyin bir bağlamı var. İster o günkü ruh halimiz, isterse çalıştığımız ortam, isterse çevremize vermek istediğimiz mesaj... İşte tam da bu manada bedenimiz vitrin, moda bir megafon.

Peki bedenimize kazınan bu dili biz mi konuşuyoruz, yoksa başkalarının yazdığı cümleleri mi tekrar ediyoruz? Zaman zaman bu soruyu kendime soruyorum. Acaba bu bluzu gerçekten beğendiğim için mi alıyorum, yoksa sosyal medyada sıkça gördüğüm için mi alıyorum?

Bu soruların cevapları her ne olursa olsun, ben bazen sade bir bluzda şıklığı, düz bir elbisede rahatlığı buluyorum. Moda, belki de bir aidiyet arayışının kıyafet hali. Yeni bir stil ise, kendine açılan yeni bir pencere. Ve evet, ben de bazı sabahlar aynanın karşısında uzun uzun bakarken soruyorum: "Bugün kim olacağım?"