Sağlık Bakanlığı’nın, sezaryen doğumların ülkemizde yüksek olmasına dikkat çekmek amacıyla ‘Doğal Olan Normal Doğum’ temalı Normal Doğum Eylem Planı tepkilerin odağında. Toplumda ‘anne, eş, kız çocuğu’ olarak yeterince baskı gördüğünü dile getiren kadınlar, doğum şekilleri üzerinde oluşan bu söylemlere karşı sosyal medyada sitem ediyor. Kadınların doğum şekli ve psikolojilerine olan etkileri hakkında konuşan Klinik Psikolog Nükte Balcı, “Kadınların yaşamında önemli bir dönüm noktası olan doğum, sadece biyolojik değil, aynı zamanda duygusal ve psikolojik boyutları olan derin bir deneyimdir. Ancak her doğum, annenin hayal ettiği şekilde gerçekleşmeyebilir. Özellikle normal (vajinal) doğum yapmak isteyen ancak sezaryene yönlendirilen kadınlarda, doğum sonrası dönemde hayal kırıklığı, suçluluk, yetersizlik hissi ve hatta depresyon gibi ciddi psikolojik etkiler görülebiliyor. Doğum şekli; annenin doğuma nasıl hazırlandığı, beklentileri, aldığı sosyal destek ve doğum sonrası deneyimleri ile birlikte annenin ruhsal sağlığını etkileyen bir unsura dönüşebiliyor” ifadelerini kullandı.
Avantajlar ve riskler
Normal doğumun, doğanın öngördüğü süreçle uyumlu ilerlemesi ve annenin sürece aktif katılımıyla güçlü ve tatmin edici bir deneyim sunabileceğini söyleyen Nükte Balcı, “Normal doğumun olumlu etkileri arasında sürecin doğal ve başarılı bir şekilde tamamlanması, anneye güçlü ve tatmin edici bir deneyim yaşatır, annenin kendisine olan özsaygısını artırır. Doğum sonrasında bebeği ile çok rahat bir şekilde ilgilenebilir çünkü doğum sonrasında herhangi bir ağrı sızı şikayeti genelde görülmez. Olumsuz olarak normal doğum süreci zor veya travmatik geçebilir. Örneğin uzun süren doğum sancısı, ağrı kontrolünün yetersiz olması vb. etkenler annede travma, kaygı ya da doğum sonrası depresyon riskini artırabilmektedir. Sezaryen doğumda ise anne eğer planlı bir sezaryen sürecindeyse, doğum öncesi bilgi sahibi olmuş ve bu seçeneğe bilinçli bir şekilde yönelmişse psikolojik olarak süreci daha iyi kontrol altına alabilecektir. Fakat acil sezaryen gibi durumlar annede kontrol kaybı, korku ve başarısızlık hissi yaratabilir. Bu durumda doğum travması ya da doğum sonrası depresyona sebebiyet vermektedir” dedi.
Sezaryen ve depresyon
Sezaryen doğumun depresyona olan etkilerine dikkat çeken Balcı, “Sezaryenle doğum yapan annelerde doğum sonrası depresyon (postpartum depresyon) riski bazı durumlarda artabilir, ancak bu durum her zaman geçerli değildir ve birçok faktöre bağlıdır. Doğum şekli tek başına depresyon oluşturabilecek bir kriter değildir. Depresyon riskini artıracak başlıca faktörlerin de beraberinde olması gereklidir. Örneğin; anne doğum şekli gözetmeksizin herhangi olumsuz durumla karşılaştıysa ve travmatik bir doğum süreci yaşandıysa depresyona meyili daha yüksektir. Annenin gebelik öncesinde depresyon öyküsünün olması da doğum sonrası depresyonu destekleyebilir. Aynı zamanda doğum sonrasında bebekle alakalı sağlık sorunları emzirme problemleri vs. de annede yetersizlik hissine yol açabilir, bu his de beraberinde depresyonu getirebilir” diye konuştu.
Doğum şekli ve annelik hissi
Annelik hissinin oluşmasında doğum şeklinin etkilerini anlatan Nükte Balcı, “Annelik hissi genellikle; bebeğe karşı sevgi, koruma ve bağlanma duygusu, kendini anne olarak kabul etme ve bebeği ‘benim’ diye hissetme gibi duyguların bütünüdür. Bu hisler doğumdan hemen sonra gelebileceği gibi, haftalar veya aylar içinde de gelişebilir ve tamamen normaldir. Oksitosin hormonu normal doğum sırasında doğal olarak daha yüksek miktarda salgılanır. Bu hormon hem doğumu kolaylaştırır hem de anne-bebek bağı ile yakından ilişkilidir. Bu yüzden vajinal doğum yapan annelerde doğumdan hemen sonra annelik hissinin daha hızlı ve güçlü oluştuğu gözlenebilir. Ancak bu tüm anneler için geçerli değildir. Sezaryen doğumda ise bebekle ilk temas gecikebilir. Bu sebeple bazı annelerde başlangıçta ‘yabancılık hissi’ veya ‘anne gibi hissetmeme’ duygusuna yol açabilir. Doğum şekli, annelik hissinin başlangıcını etkileyebilir ama uzun vadede bağ kurma üzerinde belirleyici değildir. Ne şekilde doğum yapılmış olursa olsun; sevgi, bakım, zaman ve temasla annelik hissi doğal olarak gelişir. Doğumdan hemen sonra yapılan tensel temas, emzirme süreci, başta eş ile aile olmak üzere çevreden alınan destek gibi faktörler annelik hissinin gelişiminde doğum şeklinden daha çok rol oynar” şeklinde konuştu.
Mutlu anne mutlu bebek
Doğumla ilgili yanlış inançlar ve beklentilerin, kadınlar üzerinde görünmez ama güçlü bir psikolojik baskı oluşturabileceğini belirten Balcı, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu baskı, doğum deneyimini travmatik hale getirebilir ve anne-bebek bağlanmasını, annenin ruhsal sağlığını olumsuz etkileyebilir. Doğum şekliyle ilgili doğru bilinen yanlışlar özellikle toplumsal ve kültürel beklentiler yoluyla anneler üzerinde psikolojik baskı oluşturabilir. Bu baskı, annenin kendini yetersiz, başarısız veya ‘eksik anne’ gibi hissetmesine yol açabilir. Bu da doğum sonrası ruhsal sağlığı olumsuz etkileyebilir. Doğum sonrası süreçte, psikolojik destek almak hem anne hem de bebek açısından olumlu yönde çok güçlü şekilde etkileyebilir. Bu destek; annelik hissinin gelişmesi, ruh sağlığının korunması, depresyon ve kaygı riskinin azaltılması gibi pek çok alanda koruyucu ve iyileştirici bir rol oynar. Anne psikolojik destek alarak kendi için bir şey yapar ve annenin kendisi için bir şeyler yapıyor olması kendisini iyi hissetmesine yol açar, kendisini iyi hisseden anne bebeği ile daha iyi ilgilenir bakımını daha sağlıklı bir şekilde üstlenir. Kısacası anne ne kadar mutluysa bebeğe de yansır. Mutlu anne demek mutlu bebek demektir.”