Hiper empati biyolojik olabilir mi?
Nazlıcan Şenyurt
Nörobilim, davranışımızın sadece irademizin bir yansıması olduğunu varsayarak hepimizi karanlık sulardan uzaklaştıracak dinamik güce sahiptir. Şahsi fikrim olarak da psikolojiyle ilgili en objektif alanlardan birisidir. Beynimizin nasıl çalıştığına dair yeni anlayışla zihinlerimizi güzelleştirirken, kendi özelliklerimizi ve başkalarının patolojik özelliklerini anlamak için inanılmaz bir bakış açısı kazandırır. Louann Brizendine’ın Erkek Beyni kitabını okurken bir şey aklıma takıldı. İlişkilerde kurban olarak gözlemlediğimiz tarafların “Hiper Empati” olgusu da biyolojik olabilir mi? Kesinlikle evet.
İnsanlar, sözlerinin ötesinde görülmeyi ve anlaşılmayı arzular. Empati, önemsediğinizi gösterir. Empatiyi, bir kişinin beden dilini ve sesini fark ederek, karşınızda bulunan kişinin duygu ve düşünce ve davranışlarının motivasyonlarına olan eşduyum olarak değerlendirebiliriz. Bu yetenek aslında bizim hayatta kalmak için önemli yapı taşlarımızdan bir tanesi ve bu evrensel durum tamamen biyolojik.
Son birkaç yıldır, fMRI ile birlikte beyin daha iyi görüntülenebilir ve dolayısıyla incelenebilir hale geldi. Özellikle kişilik bozukluklarında bu anlamda yapılan çalışmalar arttı. Beyin yapısı ve kimyasalların kişiliği, empatiyi, davranışı ve sonuç olarak ilişkilerdeki davranışı etkiliyor. Nörobiyoloji alanında ilerlemeler kaydedildikçe, kişilik bozuklukları gibi kişilik gelişimi sorunlarının arkasında çok fazla biyoloji olduğunu gözlemler hale geldik. Genetik ve nörobiyoloji, psikopatolojinin yanı sıra narsisizm, sınır kişilik, anti-sosyal kişilik bozuklukları ile ilişkili davranışların, davranışsal niyetle olduğu kadar beyin bağlantısı ve kimyayla da ilgisi olduğunu kanıtlıyor.
Yapılan çalışmalar uzun zamandır kişilik bozukluklarının sadece kasıtlı davranışlar olmadığını, aynı zamanda bir kişinin ne kadar empati, şefkat, vicdan, suçluluk, içgörü ve değişim yapabileceğini kontrol eden beyin eksiklikleri olduğunu gösterdi. Otizm ve kişilik bozuklukları, şu anda nörobilim alanında kapsamlı bir şekilde çalışılmakta olan 'empati spektrum bozuklukları' olarak ortak bir paydayı paylaşmaktadır. Ancak zıt bir şekilde, kadınlar aynı zamanda bir empati bozukluğunun ortak bir parçasını paylaşıyor; Hiper Empati. Hiper Empatinin, doğuştan gelen mizacıyla, yüksek veya düşük empatiye genetik yatkınlıklarla ve empati düzeylerine katkıda bulunan beyin kimyası konfigürasyonlarıyla çok ilgisi olduğunu anlamaya başlıyoruz. Empati kuran kadınların sadece 'kurban' olduğunu varsayan eski düşünce, güncel araştırmalara bakıldığında bilimsel olarak doğru değildir. Bu anlamda hiper empati de empati yoksunluğu gibi ele alınıp çalışılmalıdır. Sevgiyle kalın.
Yorumlar