“Bir yazar” arkadaşım diyor ki:
“Menderes Türel, Kadın Yarı tartışmalarını sayfalarına taşıyan gazetelere kızgın..
Antalya’nın eli kalem tutan bütün isimleri o ucubeden kenti kurtardığı için Türel’i alkışladılar..
Ben dahil..
Peki, Menderes Türel’in ısrarla ‘3 metrekare’ diye altını çizdiği beton şelaleyi eleştirenlere bu orantısız tepki niye?”

“Bir yazar” arkadaşım bununla da kalmıyor..
Menderes Türel’in “orantısız tepki gösterdiği” konuda, Türel’i haklı bulan yazarları bu tepkiye teşvik etmekle suçluyor..
Ve  “asıl beni şaşırtan Türel’i böyle söyleme adeta teşvik eden ve bundan galiba tuhaf bir haz alan meslektaşlarım, Türel’e bazı gazetecileri boğdurttuklarında kendilerine madalya takılacağını zannediyorlar anlaşılan..”
...
Sonra biraz daha ileri gidiyor..
Lütfi Elvan’a “hızlı tren”i sorduğu için yaşanan polemiğin Elvan’ın da, bazı gazetecilerin de bundan rahatsız olduğunu anlamına gelen şeyler söylüyor..
Önceki gün ziyaretime gelen Lütfi Elvan’ın basın danışmanı, böyle bir rahatsızlıktan falan söz etmedi hiç..
“Lütfi Bey insanlara proje anlatıyor, bu tür polemiklerle uğraşacak hiç vakti yok” anlamında sözler söyledi..
Bu “bir yazar” arkadaşım, sanırım “ben yazdım, rahatsızlık hissedilmeliydi” demek falan istiyor galiba..

Aslında..
Bu “bir yazar” arkadaşımın yazdıklarına hak verebilirdim..
Düşündüm de, ben de mi ‘orantısız tepki’ gösteriyorum acaba?
Evet, bir gazeteci “eleştiri” hakkını sonuna kadar kullanabilmeli, bu eleştiriden de herkes hissesini alabilmeli..
Evet, bir gazeteci kamuoyunu bilgilendirmek adına, kamu görevi yapan bütün yöneticilere her türlü soruyu sorabilmeli, cevabını da istemeli..
Ama..
Yapılan açıklama ya da yazılan yazı; “gayet güzel giden bir park çalışmasının seçim malzemesi yapılarak geciktirilmesine-yavaşlatılmasına yönelik bir amaç taşıyorsa” ben bu açıklamada da yazıda da “kasıt” ararım..
Ve bu tür tavırları “istemezük kafa” olarak nitelerim..
Bu bir “orantısız tepki” sayılır mı sizce?

Menderes Türel’i sevmeyenler olabilir..
Yaptıklarını beğenmeyenler, yanlış bulanlar da olabilir..
Bu nedenle “eleştiri” yapanlar da olabilir..
Bunların hepsi de gayet doğaldır..
Ama..
O eleştiriler, “özel nedenlerle duyulan bir kini” yansıtıyor ve kamuyu yanıltmaya yönelikse..
Bu kinin açıklamalara ve yazılara yansıtılmasını doğru bulamam..
Kamuoyunu bilgilendirmekten çok, yanıltmaya yönelik ifadeleri görmezden gelemem..
Sırf kendi siyasi veya hayat görüşüyle örtüşmediği için, (kim olursa olsun) bu kente çok önemli ve iyi hizmetler yapan birinin çalışmalarının itibarsızlaştırılmaya çalışmasını kabullenemem..
Özellikle 5 yıllık bir “perişanlık dönemi”nden sonra hızla yapılmaya çalışılan hizmetlerin, “seçime yetişip de Türel ve Ak Parti itibar kazanmasın” diye yavaşlatılmaya çalışılmasını Antalya’da yaşayan her vatandaşın bilmesini isterim..
Bunu da yazarım..
 “Ufak bir eleştiri”yi yapanı ve yazanı asla “istemezükçü” diye yaftalamam..
5 yıl boyunca “Antalya’ya yapılmayan hizmetler için” sessizce bir köşede oturanların, henüz ince işi bitmemiş “harika bir park çalışmasını” yavaşlatmak için dava açılmasını istemesini açık ve net “istemezükçülük” olarak nitelerim..
Bu isteği destekler şekilde yazı yazan ve eleştiri yapanları da aynı kefeye koyarım..

Öte yandan..
O “bir yazar” arkadaşım, “Türel’in cephesine sığınanlar kahraman olma derdinde” diyor..
Aklı sıra, Türel’le birlikte Türel’e hak verenleri de itibarsızlaştırmaya çalışıyor..
Oysa, “sığınan” biri asla kahraman olamaz..
Ama “kahramanlık peşinde koşan” biri, Türel’i eleştirdiğinde kendisini öyle görür..
Sonra da sağa-sola saldırmaya başlar maalesef..
Evet, eleştiri “daha iyi”nin yakıtıdır..
Ama..
“Eleştirmekle kötülemenin, eleştirmekle yavaşlatmanın farkını” bilerek yaptıkları sürece..

“Bir yazar” arkadaşım, “gerçek bir yazar” olduğunda, bu söylediklerimi anlayacaktır..
Göreceğiz..